Göreceksin nasıl şâir-i sahir emel ve ye’si tecsim etmekle hayatlandırarak nemmam olan ihlafın fitnesiyle bir muharebe ve muhasamayı temsil eyledi. Güya sinematoğraf gibi bu beyt senin aklına rü’ya görünüyor. Evet bu sihr-i beyânî bir nevi tenvim eder.
Veyahut yerin yağmur ile muaşaka ve şekvasını dinle! İşte:
Yâni: Yağmurun geç gelmesini ona teşekki eder. Mahbubun ağız suyu gibi suyunu emer. Acaba yeri Mecnun, sehabı Leyla hâletlerinde bu şiir sana tahyil etmiyor mu?
Tenbih: Bu şiiri güzel gösteren içindeki hayalin hakîkate bir derece müşabehetidir. Zîra yağmur gecikse sonra gelse toprak vız vız gibi bir savtı çıkartarak suyunu çeker. Bu hali gören geçliğine ve şiddet-i ihtiyacına intikal ettiğinden, meşhur deveranın sırrıyla ve tevehhümün tasarrufatıyla bir muaşaka ve mükâleme sûretine ifrağ eder.
İşâret: Herbir hayalde bu çiznök gibi bir dane-i hakîkat bulunmak şarttır...
Kelâmın elsine-i fahiresi veyahut cemâli ve sûreti, üslûb iledir. Yâni kalıb-ı kelâm iledir. Şöyle ki:
Ya dikkat-i nazar veya tevaggul veya mübaşeret veya san’atın telakkuhuyla hayalde tevellüd eden temayülatın husûsiyatından teşekkül eden sûretlerden terekküb eden istiare-i temsiliyenin parçaları telahuk ettiklerinden tenevvür ve teşerrüb ve teşekkül eden üslûb, kelâmın kalıbı olduğu gibi, cemâlin madeni ve hulel-i fahirenin destgâhıdır. Güya aklın borazanı denilmeye şâyan olan irâde ses etmekle, kalbin karanlık köşelerinde yatan ma’nalar çıplak, yalın ayak, baş açık olarak çıktıklarından mahall-i suver olan hayale girerler.O hazinetü’l-hayalde buldukları sûreti giyerler. En ekall bir yazmayı sarar. Veya bir pabucu giyer, lâakal bir nişan ile çıkar. Hiç olmazsa bir düğme ile veya bir kelime ile kendinin nerede terbiye olduğunu gösterir.