Kelâmın servet ve vüs’ati ise; nasıl sûret-i terkib, nefs-i maksadı gösterir. Öyle de müstetbeatının telmihatıyla ve esalîbin işârâtıyla garazın levazım ve tevabiini göstermek ve ihtizaza getirmektir. Zîra telmih ve işâret ise, sâkin olan hayalâtı ihtizaza ve sâkit olan cevanibini söylettirmekle kalblerin en uzak köşelerindeki istihsânı ve alkışlamayı tehyic etmeye büyük bir esastır. Evet telmih ve işâret ise yolun etrafını temâşâ ile tenezzüh etmek içindir. Kasd ve taleb ve tasarruf için değildir. Demek mütekellim onda mes’ul olmaz. Eğer istersen bu beyitlerin içlerine gir. Bir derece seyre şâyan noktalar vardır:
İşte çal olan atına binmiş, nazenin karşısında gençlenmek isteyen ihtiyar babanın sakalının içine bak, belâgatın çok anahtarlarını bulacaksın. Al kapıları aç, işte:
Yâni: Dedi: “İhtiyar oldun.” Dedim: “Değildir; belki mesaib-i dehrin gürültüsünden ayakları altında çıkıp sakalıma konmuş bir beyaz gubardır.”Hem de:
Yâni: Sakalımın beyazlanmakla parlaması seni korkutmasın. Zîra nûr-u mütecessim gibi dimağdan erimiş sakaldan mecra bulup kendini gösteren fikir ve edebin tebessümüdür.Hem de:
Yâni: Gece gibi gençlikte gözün nevm-i gaflette dalmış, ancak subh-misâl olan sakalın beyazıyla uyanabildi.Hem de: