Sikke-i Tasdik-i Gaybi | Risale-i Nur’dan fıkralar ve mektublar | 18
(1-21)
        Tahlil: تَرْمِيهِمْ بِحِجَارَةٍ : İki ت sekizyüz. İki ر dörtyüz. İki م , bir ب , bir ح , bir ى yüz. Tenvin vakf olmadığından ن dur, elli. Bir هـ , bir ج , bir (Elif) dokuz. Mecmuu, bin üçyüz ellidokuz (1359).
        فِى تَضْلِيلٍ : ض sekizyüz. ت dörtyüz. ف seksen. İki ى yirmi. İki ل altmış. Tenvin vakfa rast gelmiş, sayılmaz. Yekûnü, bin üçyüz altmış (1360).
        اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْفِيلِ : İki ر , bir ت sekizyüz. İki ف, iki ك ikiyüz. İki ل , bir م yüz. Bir ع , bir ص yüzaltmış. Dört ب üç elif, bir ى , bir ح yirmidokuz. الْفِيلِ yerine gelen الدُّنْيَا daki iki د , bir elif dokuz. Bir ن elli. Bir ى, Bir elif. Bu yekûn, bin üçyüz ellidokuz (1359), okunmayan elif sayılmazsa bin üçyüz ellisekiz (1358) eder. Hem arabî, hem rumi tarihiyle bu semavî tokatların ayrı ayrı çeşitlerinin zamanlarına tevafukla parmak basıyor. (Haşiye1)
* * *
Küçük Hüsrev Feyzi’nin bir istihracıdır
(Otuzüçüncü Âyet’ten Hâfız Ali’nin istihracının bir zeyli ve lâhikasıdır.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
        Sure-i Zümer’de اَفَمَنْ شَرَحَ اللّهُ صَدْرَهُ لِْلاِسْلاَمِ فَهُوَ عَلَى نُورٍ مِنْ رَبِّهِ âyet-i azîmenin mana-yı sarihinden başka bir mana-yı işarî tabakasının külliyetinde dâhil bir ferdi Risale-i Nur ve tercümanı olduğuna kuvvetli bir delil buldum.
        اَفَمَنْ شَرَحَ اللّهُ صَدْرَهُ لِْلاِسْلاَمِ فَهُوَ cümlesi, hesab-ı cifrî ve ebcedî ve riyazî ile bin üçyüz yirmidokuz (1329) veya sekiz (1328) eder. Demek مَنْ külliyetinde ve فَهُوَ işaretinde dâhil ve medar-ı nazar bir ferdi, inşirah-ı sadr nuruyla başka bir halete girip, eski sıkıntıdan kurtulup, nuranî bir mesleğe giren bir şahıs, eski ve yeni harb-i umumînin gelmeye hazırlanmaları olan o dehşetli tarihe ve o ferdin vaziyetine remzen bakar.

        فَهُوَ عَلَى نُورٍ مِنْ رَبِّهِ deki نُورٍ مِنْ رَبِّهِ kelimesi, Risale-i Nur ismine ve manasına hem cifri, hem sureti, hem manası tevafuk ettiği gibi; اَفَمَنْ شَرَحَ اللّهُ صَدْرَهُ لِْلاِسْلاَمِ فَهُوَ cümlesinin de makam-ı cifrîsi gösterdiği tarihte Risale-i Nur tercümanı olan Üstadımın (Haşiye2) -tahkikatımla- aynen vaziyetine tevafuk ediyor.
        Çünki o zamanda harb-i umumînin mebde’lerinde, Üstadım eski âdetini ve sair ulûm-u felsefeyi ve ulûm-u âliye (آليه) ve âliyeyi(عاليه)  bırakıp, tam bir inşirah-ı sadrla Risale-i Nur’un fatihası ve birinci mertebesi olan İşarat-ül İ’caz tefsirine başlıyor, bütün himmetini, efkârını Kur’an’a sarfetmeğe başladığına tevafuku kavî bir emaredir ki; bu asırda o küllî mana-yı işarîde medar-ı nazar bir ferdi, Risale-i Nur’un tercümanı ve şakirdlerinin şahs-ı manevîsini temsil eden mümessilidir.
        Evet madem Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan her asırda her ferde hitab eder ve bir ilm-i muhit ve bir irade-i şamile ile herşeye bakabilir; ve madem ülema-i İslâm’ın ittifakıyla, âyetlerin mana-yı sarihinden başka işarî ve remzî ve zımnî müteaddid tabakalarda manaları vardır.
        Ve madem يَا اَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا gibi hitablarda her asır gibi, bu asırdaki ehl-i iman, Asr-ı Saadetteki mü’minler gibi dâhildir.
        Ve madem İslâmiyet noktasında bu asır, gayet ehemmiyetli ve dehşetlidir. Ve Kur’an ve Hadîs ihbar-ı gaybî ile, ehl-i imanı onun fitnesinden sakınmak için şiddetli haber vermiş.

        Ve madem hesab-ı cifrî ve ebcedî ve riyazî, eskiden beri sağlam bir düsturdur ve kuvvetli bir emare olabilir.
        Ve madem Risale-i Nur ve tercümanı ve şakirdleri, iman ve Kur’an hizmetinde parlak ve tesirli vazifeleri gayet ehemmiyet kesbetmiştir.
        Ve madem bu büyük âyet, hesab-ı cifirle bu asırda ve iki harb-i umumîye bakar. Eski harbin patlamasına ve Risale-i Nur’un zuhuruna tevafuk ettiğini, manen de gösterir. Elbette mezkûr hakikatlara ve kuvvetli karinelere binaen bilâ-tereddüd hükmederiz ki: Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi ve tercümanı, bu âyet-i azîmenin mana-yı işarî tabakasının külliyetinde dâhil ve medar-ı nazar bir ferdidir. Ve bu âyet ona işaret eder. Ve mana-yı remziyle ondan haber verir. Ve ihbar-ı gayb nev’inden bir lem’a-i i’caziyeyi gösterir, denilebilir.
        Tahlil: Bir ش iki ر yediyüz. ف م ن ل ikiyüz. ص د هـ ا yüz. س م yüz. İsm-i Celal  اللّه altmışyedi. İki ل altmış. فَهُوَ doksanbir. لِْلاِسْلاَمِ daki iki veya üç elif, iki veya üç. ح sekiz. نُورٍ مِنْ رَبِّهِ, “Risale-i Nur” Her ikisinde نُور var. “Risale” de ر , رَبِّهِ’deki ر ’ya mukabildir. Eğer نُورٍ deki tenvin sayılsa, النُّور da dahi şeddeli ن sayılır, yine ittihad ederler. نُورٍ den başka مِنْ به doksanyedi ederek, Risale-i Nur’da kalan هـ ل س iki Elif dahi doksanyedi ederek, tam tevafuk eder. Türkçe telaffuzda Risale-i Nur hemze ile okunması zarar vermez.
        Sure-i Maide’nin onbeşinci âyeti قَدْ جَاءَكُمْ مِنَ اللّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُبِينٌ يَهْدِى بِهِ اللّهُ
        Sure-i Nisa’nın âhirinde يَا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْنَا اِلَيْكُمْ نُورًا مُبِينًا âyeti gibi, Risale-i Nur’a mana ve cifir cihetiyle, mana-yı işarî efradından olduğuna kuvvetli bir karine buldum.
---------------------------------
(Haşiye1): Evet bu tokattan, pürşer beşer şirkten şükre girmezse ve Kur’an’a tarziye vermezse, melaike elleriyle de ahcar-ı semaviye başlarına yağacağını bu sure bir mana-yı işariyle tehdid ediyor. Kardeşiniz Said Nursî 
(Haşiye2): Bu şerh-i sadrla münasebetdar bir tevafuktur. Üstadımdan anladım; yirmibeş senedir daima ve en mühim duası اَللّهُمَّ اشْرَحْ صَدْرِى لِْلاِيمَانِ وَ اْلاِسْلاَمِ  münacatı olmuş.
Dinle
-