Sikke-i Tasdik-i Gaybi | Birinci Şua,Sekizinci Şua,Sekizinci Lema | 34
(1-68)
        Hem bu hastalık letaifindendir ki; Üstadımızın hiç sesi çıkmıyordu, konuşamıyordu. Hiç beklenilmeden, birden iftar vaktinde bir doktor geldi, elini tuttu. Üstadımız dedi ki: “Ben hastalığımı muayene ettirmem, ben hekimlere muhtaç değilim. Hekim, Cenab-ı Hak’tır.” Birden canlandı, sesi çıkmağa başladı. Güya kendisi bir doktor şeklini aldı. Doktor ise, bir hasta hükmüne geçti. Doktora ehemmiyetli bir mektubu okudu, doktorun derdine deva olacak bir ilâç oldu. Sonra top atıldı. Doktora dedi: “Burada iftar et.” Doktor dedi: “Bugün kusur etmişim, oruç tutamadım” demesiyle çok hayret ettiğimiz Üstadımızın vaziyeti, orucu bozmuş bir doktorun tıb noktasında hâkimane vaziyetini kabul etmedi ki, o vaziyet ona verildi.
        Evet Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsinden gelen şifa duası, öyle yüzbin doktora mukabil gelir diye biz de tasdik ettik. Hem bu hastalığın Leyle-i Kadir’de Risalet-ün Nur talebeleri, hususan masumlar ettikleri şifa duaları öyle bir derecede hârika bir surette tesirini gösterdi ki; Üstadımıza sıhhat halinden daha ileri bir surette bir vaziyet verildi, Leyle-i Kadr’e lâyık bir tarzda çalışmağa başladı. Risale-i Nur şakirdlerinden gelen bu dua-yı şifa, hârika bir mu’cize gibi bir keramet olduğunu biz gözümüzle gördük.
Risale-i Nur şakirdlerinden
Emin, Feyzi
* * *
        Bizden bir ay uzakta bulunan Risalet-ün Nur şakirdleri, Üstadımızın hastalığının aynı zamanında hastalığının vaziyetini rü’yada aynen gördükleri gibi; Sabri ve Hâfız Ali’nin taifeleri de aynı vakitte burada yani Kastamonu’da olduğu gibi, hasta olan Üstadımızın hesabına daha mühim bir tarzda çalışmışlar. Şöyle ki:
(Sabri’nin mektubunun bir parçasıdır)
        Üstadım efendim!
        Rahatsızlığınız ânında oradaki menba-ı Nur’un mücahidleri bir saat mesaî-i maneviyelerini hâdim-i Kur’an hesabına yaptıkları gibi, bu havalide de bu seneye mahsus îfa edilen mesaî-i diniye tahdis-i nimet zımnında zikre vesile olduğu fakire bu sene Leyle-i Kadir’den bir gün evvel ihtar edildi ki: “Bu sene Leyle-i Kadri iki gece yap.” Bendeleri de cemaate şöyle söyledim ki: “Üstadım (Sellemehullahu ve âfâhu) bazı bu gibi mübarek geceleri bazı maksadlara binaen o leyle-i mübarekeyi ihya için bir gece evvel, hattâ ma’hud geceden bir gece sonra daha ihyaya sa’yederlerdi. Biz de o isre ittibaen onun hesabına Leyle-i Kadr’i iki gece yapacağız diye niyet ve karar ettik. Birinci gecede Evrad-ı Bahaiye ve Tesbihat ve Sekine ve Delail-ül Hayrat ve Cevşen-ül Kebir gibi ders ve virdlerimize çalıştık. İkinci gece keza; hem nasihat… Demek ittiba cihetiyle, Üstadımızın hesabına yüz cemaatle “tekabbelallah” çalıştırılmışız. Sonra Isparta, Atabey, İslâmköy, Kuleönü vesaire gibi mahallerde de sair vezaiften maada her gün Kur’anın cüzlerini taksim suretiyle hatm-i Kur’an, Üstad hesabına bütün Ramazan’da ve Âyet-ül Kürsî hatimleri keza… Şu halde, bu seneye mahsus yapılan ibadat-ı maruzaların bir hikmeti varmış ki, bilmediğimiz halde Kastamonu’lu kardeşlerimiz gibi Üstad hesabına çalıştırılmışız. Fîmâba’d Rabbim uzun ömürler ihsan etsin, muammer, ebedî şifa ve deva ve inayetler ihsan buyursun, âmîn!
Talebeniz Sabri
* * *
        Namaz tesbihatının faziletine ait Isparta’ya gönderilen bir mektubdur
        Bugünlerde ince bir mes’ele kalbime geldi. Vaktinde kaleme alamadım. Vakit geçtikten sonra o ehemmiyetli hakikate bir işaret ederiz:
        Kardeşlerimizden birisinin namaz tesbihatında tekâsülüne binaen dedim: Namazdan sonraki tesbihatlar, tarîkat-ı Muhammediye’dir (A.S.M.) ve velayet-i Ahmediye’nin (A.S.M.) bir evradıdır. O nokta-i nazarda ehemmiyeti büyüktür. Sonra, bu kelimenin hakikatı böyle inkişaf etti: Nasılki risalete inkılab eden velayet-i Ahmediye (A.S.M.) bütün velayetlerin fevkindedir; öyle de, o velayetin tarîkatı ve o velayet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan farz namazların akabindeki tesbihat, o derece sair tarîkatların ve evradların fevkindedir. Ve bu sır dahi şöyle inkişaf etti:
        Nasıl zikir dairesinde bir mecliste veyahut hatme-i Nakşiyede bir mescidde birbiriyle alâkadar heyet-i mecmuada nuranî bir vaziyet hissediliyor. Öyle de kalbi hüşyar bir zât, namazdan sonra “Sübhanallah Sübhanallah” deyip tesbihi çekerken, o daire-i zikrin reisi olan Zât-ı Ahmediyenin (A.S.M.) müvacehesinde, tesbih elinde yüz milyon adam tesbih çektiklerini manen hisseder; o azamet ve ulviyetle “Sübhanallah Sübhanallah” der. Sonra o serzâkirin emr-i manevîsiyle ona ittibaen “Elhamdülillah Elhamdülillah” dediği vakit, o halka-i zikrin ve o geniş dairesi bulunan hatme-i Ahmediyenin (A.S.M.) dairesinde yüz milyon müridlerin “Elhamdülillah Elhamdülillah”larından tezahür eden azametli bir hamdi düşünüp içinde “Elhamdülillah Elhamdülillah” ile iştirak eder ve hâkeza… “Allahü Ekber Allahü Ekber” ve duadan sonra “Lâ ilahe illallah Lâ ilahe illallah” otuzüç defa o tarîkat-ı Ahmediyenin (A.S.M.) halka-i zikrinde ve hatme-i kübrasında o sâbık mana ile o ihvan-ı tarîkatı nazara alıp, o halkanın serzâkiri olan Zât-ı Ahmediyeye (A.S.M.) müteveccih olup اَلْفُ اَلْفِ صَلاَةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلاَمٍ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّهِ der, diye anladım ve hissettim ve hayalen gördüm. Demek tesbihat-ı salâtiyenin çok ehemmiyeti var.
Said Nursi
Dinle
-