Sikke-i Tasdik-i Gaybi | Birinci Şua,Sekizinci Şua,Sekizinci Lema | 36
(1-68)
        Evet böyle yüzer masumların makbul amelleri ve reddedilmez duaları sair kardeşlerimin defterlerine geçmesi misillü, benim gibi günahkârın sahife-i a’maline dahi girmesi, binler sürur ve sevinç verebilir. Böyle karanlık bir zamanda, bu ağır şerait altında böyle masumane ve kahramanane çalışmak için biz, hem o masumları hem o ümmileri hem onların muallimlerini , hem peder ve vâlidelerini , hem köylülerini , hem Anadolu’yu, hem memleketlerini tebrik ederiz.
        O mübarek masumların ve ümmilerin herbirisine birer hususî teşekkür ve tebrikname yazmak elimden gelseydi yazacaktım.
Said Nursî
* * *
       Emin ve Feyzi’nin Isparta’lı kardeşlerine gönderilmiş bir fıkrasıdır.
        Isparta’da bulunan kardeşlerimize!
        Latif bir rü’yanın, kadere ait bir mes’eleyi şuhud derecesinde bize kanaat verdiği gibi, o latif rü’yanın ikinci parçası, bizlere manevî bir müjde ve beşaret verdiği cihetle, siz kardeşlerimize beyan ediyoruz. Şöyle ki:
        Üstadımız rü’yada görüyor ki: Ben yani Feyzi ile beraber gezmeye çıkıyoruz. Giderken, birden Üstadımıza söylüyorum ki: Burada ben ayının tesbihini toplayacağım. Üstadımız da bakıyor ki, beyaz ipler gibi dolaşmış birşey görüyor. Bu acib güldürecek sözümden ve ayıya tesbih isnad etmek vaziyetimden çok şiddetli gülerek uyanmış. Uyandıktan sonra da gülmüş. Akşama kadar hiç görülmemiş bir tarzda, yirmi-otuz defa o hâdise-i nevmiyeyi gülerek benimle mülatafe etti. Münasebeti olmayan bazı şeylerle tabire çalıştıksa da, münasebet tutmadı. Sonra  aynı ikinci günün aynı saatinde bana benzeyen bir dost -ki, rü’yada Üstadıma benim suretimde görünmüş- Üstadımızın yanına geldi dedi ki: “Ayının yağını toplayanlardan alıp müezzin ve tesbih yapan bir adam tavsiyesiyle mühim bir adama, her sabah hastalık için yutmasını nasıl görüyorsunuz?” Üstadımız da, rü’yada güldüğü gibi aynı öyle gülmüş. Birden rü’ya hatırına gelip bu acib ve aynı aynına tabiri kemal-i taaccüb ve hayretle karşılayıp, ona demiş: “Sakın istimal etmesin.”
        Yirmisekizinci Mektub’un Birinci Risalesi’nin Altıncı Nüktesi’nde; rü’ya-yı sadıka, kader-i İlahî herşeyi ihata ettiğine bir hüccet-i katıa hükmünde. Üstadımız binler tecrübe ile gördüğü gibi, aynen bu vakıa dahi bizlere şuhud derecesinde kat’î isbat etti ki; hâdisat, vücuda gelmezden evvel mukadderdir, malûmdur, muayyendir. Kader-i İlahînin mizanlarıyla geliyor diye, bu rükn-ü imanîye bize gayet kat’î bir nümune oldu.
        Hem rü’yanın ikinci tabakasında Üstadımız diyor ki; ona ve Risale-i Nur’un heyetine bir ferman geliyor. Birden geldi, o kudsî ferman Kur’an çıktı. Bunun tabiri, aynı günün aynı tecrübe saatinde, Hizb-ül Ekber-i Kur’anî ümid edilmediği o vakitte, Âsiye Hanım’ın hanesinde tezyin için gönderilen Hizb-ül Ekber yüz senelik güzel bir kab içerisinde, o kabın üzerinde sırma ile padişahın mühim fermanlardaki turra-i şahane işlenmiş gördük. Üstadımız dedi ki: Ferman geldi diye Kur’an çıktı. Şimdi de, Kur’an’ın Hizb-ül Ekber’i geldi. Üstünde ferman turrası bulunduğundan, Risale-i Nur’un heyetine beşaretli ve medar-ı feyz ü terakki ve bir ferman-ı Rabbanî hükmüne geçeceğini rahmet-i İlahiyeden bekleriz. Hem bu tabirden az sonra sizlerin kıymetdar hediyelerinizi aldık ki, rü’yanın tam tâbiri çıktı. Orada bulunan umum kardeşlerimize selâm, arz-ı hürmet eder, dualarınızı isteriz.
Risale-i Nur şakirdlerinden
Emin, Feyzi
* * *
        Isparta’ya gönderilen bir mektub
        Aziz, sıddık kardeşlerim!
        Namaz tesbihatının sırrına göre: Nasılki namazdan sonra tesbih ve zikir ve tehlil ile hatme-i muazzama-i Muhammediye (A.S.M.) ve zikir ve tesbih eden ve rûy-i zemin kadar geniş bir halka-i tahmidat-ı Ahmediye (A.S.M.) dairesine tasavvuran ve niyeten girmek medar-ı füyûzat olduğu gibi; biz dahi, Risalet-ün Nur’un geniş dairesine ve halka-i envârında ders alan ve çalışan binler masum lisanların ve mübarek ihtiyarların dualarına ve a’mal-i sâlihalarına hissedar olmak ve âmîn demek hükmünde olan, tayy-ı mekân ederek, gıyaben omuz omuza, diz dize bulunmak hayaliyle ve niyetiyle ve tasavvuruyla kendimizi fevkalhad bahtiyar biliyoruz. Hususan âhir ömrümde böyle kıymetdar, masum, manevî evlâdları ve yüzer Abdurrahman’ları bulmak, benim için dünyada bir Cennet hayatı hükmüne geçiyor.
        Geçen Ramazan-ı Şerif’te, hastalık münasebetiyle, herbir kardeşim benim hesabıma bir saat çalışmasının büyük bir neticesini aynelhak ve hakkalyakîn gördüğümden; böyle duaları reddedilmez masumların ve mübarek ihtiyarların ve üstadlarının, benim hesabıma olan duaları ve çalışmaları, benim Risale-i Nur’a hizmetimin uhrevî bir netice-i bâkiyesini dünyada gösterdi.
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Kardeşiniz
Said Nursî
* * *
        Risale-i Nur’un küçük ve masum şakirdleri
        Risale-i Nur’un küçük ve masum şakirdlerinden elli-altmış talebenin yazdıkları nüshaları bize de gönderilmiş, biz de o parçaları üç cild içinde cem’ettik. Hem o masum şakirdlerin bazılarını isimleriyle kaydettik. Meselâ:
        Ömer 15 yaşında, Bekir 9 yaşında, Hüseyin 11 yaşında, Hâfız Nebi 12 yaşında, Mustafa 14 yaşında, Mustafa 13 yaşında, Ahmed Zeki 13 yaşında, Ali 12 yaşında, Hâfız Ahmed 12 yaşında.. bu yaşta daha çok çocuklar var, uzun olmasın diye yazılmadı.
Dinle
-