Sikke-i Tasdik-i Gaybi | Birinci Şua,Sekizinci Şua,Sekizinci Lema | 48
(1-68)
        Acaba emsalsiz bir tarzda hem serçe kuşu acib bir surette, hem kuddüs kuşu garib bir surette gelip bakması, sonra kaybolması ve masum çocuğun rü’yası tam tamına çıkması, hem Risale-i Nur’un Hâfız Ali gibi bir zâtın eliyle buraya gelmesinin aynı zamanına tevafuku hiç tesadüf olabilir mi? Hiçbir ihtimali var mı ki, bir beşaret-i gaybiye olmasın? (Haşiye)
        Evet bu mes’ele, küçük bir mes’ele değil; kâinat ve hayvanat ile dahi alâkadardır. Evet, Risale-in Nur serbestiyetinden ben Risale-i Nur’un bir şakirdi olmak itibariyle, kendi hisseme düşen bu kâr ve neticeyi, binler altun lira kadar kazancım var kanaat ediyorum. Başka yüzbinler Risale-i Nur şakirdleri ve takviye-i imana muhtaç ehl-i imanın istifadeleri buna kıyas edilsin.
        Evet dinin ve şeriatın ve Kur’an’ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammalarını hall ve keşfeden ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden ve Mi’rac ve haşr-i cismanî gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur’an hakikatlarını en mütemerrid ve en muannid feylesoflara ve zındıklara karşı güneş gibi isbat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette Küre-i Arzı ve küre-i havaiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendi ile meşgul edecek bir hakikat-ı Kur’aniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır.
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Emirdağı’nda Kardeşiniz
Said Nursî
* * *
         Risale-i Nur’un kahramanı Hüsrev tarafından kaleme alınmıştır
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
        Risale-in Nur’un kerametlerindendir ki: Üstadımız Radıyallahü Anhü çok defa risalelerde: “Ey mülhidler ve ey zındıklar! Risale-in Nur’a ilişmeyiniz. Eğer ilişirseniz, yakında sizi bekleyen belalar, sel gibi başınıza yağacaktır.” diye on seneden beri kerratla söylüyorlardı.
       Bu hususta şahid olduğumuz felâketlerden birincisi: Dört sene evvel Erzincan’da ve İzmir civarında vukua gelen hareket-i arz olmuştur. O vakitler münafıklar, desiselerle Isparta mıntıkasında Sava ve Kuleönü ve civarı köylerdeki Risale-i Nur talebelerine iliştiler. Otuz-kırk kadar Risale-i Nur talebelerini “Câmie gitmiyorsunuz, takiyye (takke) giyiyorsunuz, tarîkat dersi veriyorsunuz.” diye mahkemeye sevketmişlerdi. Cenab-ı Hak, İzmir civarını ve Azerîleri ve civarındaki halkı dehşetler içinde bırakan zelzeleler ile Risale-i Nur’un bir vesile-i def’-i bela olduğunu gösterdi. Bu zelzelelerden bir hafta sonra, mahkemeye sevkedilmiş olan o kardeşlerimizin hepsi beraet ettirilerek kurtulmuşlardı.
        İkincisi: Yine vakit vakit Risale-i Nur talebelerinin arkalarında koşmakta devam eden mülhidler, hatt-ı Kur’an ile çocuk okuttuklarını bahane ederek Isparta’da müteveffa Mehmed Zühdü (Rahmetullahi Aleyh) ile Sava Karyesinden Hâfız Mehmed (Rahmetullahi Aleyh) ismindeki iki Risale-in Nur talebesine hücum etmişler. Nur dersini okuyan çocukları, bu iki kardeşimizin evlerinden alınan Risale-i Nur eczalarıyla birlikte mahkemeye sevkedilmiş. Merhum Mehmed Zühdü, para cezasıyla mahkûm edilmek istenilmiş. Neticede, merkezi Erbaa ve Tokat’ta vukua gelen ikinci bir korkunç zelzele ile Cenab-ı Hak, Risale-in Nur bir vesile-i def’-i bela olmakla şakirdlerine yardım ederek üstadlarının verdiği haberin sıhhatini tasdik etmek için o kardeşimizi beraet ettirmiş ve alınan bütün Risale-i Nur eczalarını kendilerine iade ettirmiştir.
        Üçüncüsü ise: İçinde bulunduğumuz Denizli Hapishanesindeki musibetin başımıza gelmesine sebeb olan o münafıklar; rumi bin üçyüz ellidokuz (1359) senesinde tekrar başta sevgili Üstadımız olduğu halde, bize ve Risale-in Nur’a hücum ettiler. Bir kısmımızı Isparta’dan topladılar, bir kısmını Çivril’den Isparta’ya getirdiler, sevgili Üstadımızı da yalnız olarak Kastamonu’dan Isparta’ya sevkettiler. Daha başka vilayetlerden de arkadaşlarımız Isparta’ya getirilmişti. Ehl-i garazın iğfaline kapılan Isparta adliyesi, Risale-in Nur’un gayesi haricinde bulunan cephelerde, bizce manası olmayan ithamlar altında bizi sıkıyordu. Bilhâssa kıymetdar Üstadımızı daha çok tazyik ettikleri vakit, Üstadımıza lüzumlu lüzumsuz birçok sualler açan Isparta müddeiumumîsinin: “Bu belalar dediğin nedir?” diye olan sualine cevaben: Evet demiş, zındıklar eğer Risale-in Nur’a ve şakirdlerine ilişseler, yakında bekleyen belaların hareket-i arz suretiyle geleceğini söylemişti.
        Daha sonra bizi Denizli’ye sevkettiler. Kastamonu, İstanbul, Ankara dâhil olmak üzere on vilayetten adliyelere sevkedilen yüzü mütecaviz Risale-i Nur talebelerinin bir kısmı bırakılmış, yetmiş kişiden ibaret olan bir diğer kısmı da Denizli’de “Medrese-i Yusufiye” namını alan hapiste bulunuyordu. Bizim bütün müracaatlarımıza sudan cevab veriliyor, sevgili Üstadımız daha çok tazyik ve sıkıntı içerisinde yaşattırılıyor, ufunetli, rutubetli, zulmetli, havasız bir yerde bütün bütün konuşmaktan ve temastan men’edilmek suretiyle haps-i münferidde azab çektiriliyordu.
        İşte bu sıralarda Denizli zindanının bu dehşetli ızdırablarını geçirmekte idik. Allah’tan başka hiçbir istinadgâhları bulunmayan bu bîçarelerin bir kısmı Kastamonu’dan, diğer bir kısmı İnebolu’dan, diğer bir kısmı da İstanbul’dan henüz gelmemişlerdi. Şu vatanın her köşesinde hak ve hakikat için çırpınan ve saf kalbleriyle necatları için Rabb-ı Rahîmlerine iltica eden pek çok masumların semavatı delip geçen ve Arş-ür Rahman’a dayanan âhları boşa gitmedi. Allah-ü Zülcelal Hazretleri, o mübarek Üstadımızın Isparta’da söylediği gibi, masumları Cennet’e götüren, zalimleri Cehennem’e yuvarlayan dehşetli bir diğer zelzeleyi gönderdi. Karşısında Risale-in Nur müdafaa vaziyetinde bulunmamasından çok haneler harab oldu, çok insanlar enkaz altında ezildi, çokları sokak ortalarında kaldı. Henüz memleketlerinin hapishanelerinde bulunan kardeşlerimizden Kastamonu’dan Mehmed Feyzi ve Sadık ve Emin ve Hilmi ve İnebolu’dan Ahmed Nazif, Denizli Hapishanesine sevkedildiklerinde şu malûmatı verdiler:
---------------------------------------------------------
(Haşiye)Hem bu kusların Risale-i Nur'la alâkadarlıklarını te'yid eden çok emareler var. Ezcümle, o kusların alâkadarlıgını gösteren mektup Milâs'a gittigi aynı vakitte garib bir tarzda kuddüs kusu o mektubun meâlini vaziyetiyle te'yid ettigi gibi; aynı mektup nebolu'da geceleyin okunurken büyük bir gece kusu hârika bir tarzda pencereye gelip, kanadiyle vurup, durup dinlemesi; aynı mektup Sava'da okunurken bir def'a iki çekirge üstüne gelip, durup neticeye kadar durmaları; bir def'a da serçe ve bülbül kusları aynı mektubun okunmasında pervane gibi uçup alâkadarlık göstermeleri ve Isparta'da Husrev'in
evinde aynı mektup okunurken, bülbül kusu hilâf-ı âdet salona gelmesi,alâkadarlıgını göstermesi gibi çok emareler, bu keramet-i Nuriyyeyi te'yid ediyor.
Dinle
-