Ba’zı efrada görünse de, gözüne inanmayacak. İnandırsa da, elbette böyle mühim bir hâdise, haber-i vâhid ile tarihlere bâki bir sermaye olmıyacak...
Ba’zı kitablarda: “Kamer, iki parça olduktan sonra yere inmiş” ilâvesi ise; ehl-i tahkik reddetmişler. “Şu mu’cize-i bâhireyi kıymetten düşürmek niyetiyle, belki bir münâfık ilhak etmiş.” demişler.
Hem meselâ o vakit, cehâlet sisiyle muhat İngiltere, İspanya’da yeni gurub; Amerika’da gündüz; Çin’de, Japonya’da sabah olduğu gibi.. başka yerlerde başka esbâb-ı mâniaya binâen elbette görülmeyecek. Şimdi bu akılsız mûterize bak, diyor ki: “İngiltere, Çin, Japon, Amerika gibi akvâmın tarihleri bundan bahsetmiyor. Öyle ise vuku bulmamış.” Bin nefrin onun gibi Avrupa kâselislerinin başına!
BEŞİNCİ NOKTA: İnşikak-ı Kamer, kendi kendine ba’zı esbâba binâ-en vuku bulmuş, tesadüfî, tabiî bir hâdise değil ki; âdi ve tabiî kanunlarına tatbik edilsin. Belki Şems ve Kamer’in Hâlık-ı Hakîm’i, Resûlünün risâletini tasdik ve da’vasını tenvir için hârikulâde olarak o hâdiseyi îka etmiştir. Sırr-ı irşad ve sırr-ı teklif ve hikmet-i risâletin iktizasiyle, hikmet-i rubûbiyetin istediği insanlara ilzam-ı hüccet için gösterilmiştir. O sırr-ı hikmetin iktiza etmedikleri, istemedikleri ve da’va-yı Nübüvveti henüz işitmedikleri aktâr-ı zemîndeki insanlara göstermemek için, sis ve bulut ve ihtilâf-ı metâli’ haysi-yetiyle; ba’zı memleketin Kameri daha çıkmaması ve ba’zıların Güneşleri çıkması ve bir kısmının sabahı olması ve bir kısmının Güneşi yeni gurub etmesi gibi, o hâdiseyi görmeye mâni pekçok esbâba binâen gösterilme-miş. Eğer, umum onlara dahi gösterilse idi; o halde ya İşâret-i Ahmediyyenin (A.S.M.) neticesi ve mu’cize-i Nübüvvet olarak gösterilecek-ti.. o vakit Risâleti bedâhet derecesine çıkacaktı. Herkes tasdike mecbûr olurdu. Aklın ihtiyarı kalmazdı. Îman ise aklın ihtiyariyledir. Sırr-ı teklif zâyi’ olurdu. Eğer sırf bir hâdise-i semâvîye olarak gösterilse idi; Risâlet-i Ahmediyye (A.S.M.) ile münâsebeti kesilirdi. Ve onunla husûsiyeti kalmazdı.
Elhâsıl: Şakk-ı Kamer’in imkânında şüphe kalmadı, kat’i isbat edildi. Şimdi, vukuuna delâlet eden çok bürhanlarından altısına (Hâşiye) işaret ederiz. Şöyle ki:
-------------------------------
(Hâşiye): Yâni, altı def’a icmâ’ sûretinde, vukuuna dâir altı hüccet vardır. Bu makam çok îzaha lâyık iken, maatteessüf kısa kalmıştır.