Zülfikar Risalesi | Zülfikar Birinci Makamı | 131
(1-134)

Hem tebliğ-i Risâlette ve nâsı hakka da’vette o derece metânet ve sebat ve cesaret göstermiş ki; büyük devletler, büyük dinler, hatta kavim ve kabilesi ve amucası ona şiddetli adâvet ettikleri halde, zerre miktar bir eser-i tereddüt, bir telâş, bir korkaklık göstermemesi.. ve tek başiyle bütün dünyaya meydan okuması ve başa da çıkarması, ve İslâmiyeti dünyanın başına geçirmesi, isbat eder ki; tebliğ ve da’vette dahi misli olmamış ve olamaz...

Hem îmanda, öyle fevkalâde bir kuvvet ve hârika bir yakîn ve mu’cizane bir inkişaf ve cihanı ışıklandıran bir ulvî i’tikâd taşımış ki; o zamanın hükümranı olan bütün efkârı ve akîdeleri ve hükemanın hikmetleri ve ruhanî reislerin ilimleri O’na muârız ve muhalif ve münkir oldukları halde; O’nun ne yakînine, ne i’tikâdına, ne i’timadına, ne itmi’nanına hiçbir şübhe, hiçbir tereddüt, hiçbir zaaf, hiçbir vesvese vermemesi.. ve ma’nevîyatta ve merâtib-i îmaniyede terakki eden başta Sahâbeler, bütün ehl-i velâyet her vakit O’nun mertebe-i îmanından feyz almaları ve O’nu en yüksek derecede bulmaları bilbedâhe gösterir ki, îmanı dahi emsalsizdir. İşte böyle emsalsiz bir şerîat ve misilsiz bir İslâmiyet ve hârika bir ubûdiyet ve fevkalâde bir duâ ve cihan pesendâne bir da’vet ve mu’cizane bir îman sâhibinde, elbette hiç bir cihetle yalan olamaz ve aldatmaz diye anladı ve aklı dahi tasdik etti.

Dördüncüsü: Enbiyâların icma’ı, nasılki vücûd ve vahdâniyet-i İlâhîyyeye gâyet kuvvetli bir delildir. Öyle de: Bu Zât’ın doğruluğuna ve Risâletine gâyet sağlam bir şehâdettir. Çünkü: Enbiya Aleyhimüsselâm’ın doğruluklarına ve Peygamber olmalarına medâr olan ne kadar kudsî sıfatlar, mu’cizeler ve vazifeler varsa; O Zât’ta en ileride olduğu tarihçe musaddaktır. Demek onlar nasılki lîsan-ı kal ile; Tevrat, İncil ve Zebûr ve Suhuflarında bu Zâtın geleceğini haber verip insanlara beşaret vermişler ki; Kütüb-ü Mukaddese’nin o beşaretli işârâtından yirmiden fazla ve pek zâhir bir kısmı, On Dokuzuncu Mektup’da güzelce beyân ve isbat edilmiş. Öyle de: Lîsan-ı halleriyle, yâni nübüvvetleriyle ve mu’cizeleriyle; kendi mesleklerinde ve vazifelerinde en ileri, en mükemmel olan bu Zât’ı tasdik edip, da’vasını imza ediyorlar. Ve lîsan-ı kal ve icma’ ile vahdâniyete delâlet ettikleri gibi, lîsan-ı hal ile ve ittifakla bu zâtın sâdıkıyetine şehâdet ediyorlar, diye anladı.

Beşincisi: Bu zâtın düstûrlariyle ve terbiyeti ve tebaiyetiyle ve arka- sında gitmeleriyle hakka, hakîkata, kemâlâta, kerâmata, keşfiyata, müşâhedata yetişen binler evliyâ; vahdâniyete delâlet ettikleri gibi; üstadları olan bu Zât’ın sâdıkıyetine ve risâletine icma’ ve ittifak ile şehâdet ediyorlar... Ve âlem-i gaybdan verdiği haberlerin bir kısmını nûr-u velâyetle müşahede etmeleri ve umumunu nûr-u îmanla ya ilmelyakîn veya aynelyakîn veya hakkalyakîn sûretinde i’tikâd ve tasdik etmeleri, Üstadları olan bu zatın,

Ses Yok