İkincisi: Asrı Saâdetinde mazhar olduğu hârikalardır. Şu ikinci kısım dahi iki kısımdır: Biri: Zâtında, sîretinde, sûretinde, ahlâkında, kemâlinde zâhir olan delâili nübüvvettir. İkincisi Âfâkî, haricî şeylerde mazhar olduğu mu’cizattır. Şu ikinci kısım dahi iki kısımdır: Biri: Ma’nevî ve Kur’ânîdir. Diğeri: Maddî ve ekvânîdir. Şu ikinci kısım dahi iki kısımdır. Biri: Da’vayı nübüvvet vaktinde, ehli küfrün inadını kırmak veyahut ehli îmanın kuvveti îmanını ziyâdeleştirmek için zuhura gelen hârikulâde mu’cizattır. Şakkı Kamer ve parmağından suyun akması ve az taamla çokları doyurması ve hayvan ve ağaç ve taşın konuşması gibi yirmi nev’.. ve herbir nev’i ma’nevî tevâtür derecesinde ve herbir nev’in de çok mükerrer efrâdı vardır. İkinci kısım: İstikbâlde ihbar ettiği hâdiselerdir ki; Cenâbı Hakk’ın ta’limiyle o da haber vermiş, haber verdiği gibi doğru çıkmıştır. İşte biz de şu âhirki kısımdan başlayıp icmâlî bir fihriste göstereceğiz. (Hâşiye)
DÖRDÜNCÜ NÜKTELİ İŞÂRET: Resûli Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın, Allâmül Guyûb’un ta’limiyle haber verdiği umûru gaybiyye, had ve hesaba gelmez. İ’cazı Kur’âna dâir olan Yirmi Beşinci Söz’de enva’ına işâret ve bir derece îzah ve isbat ettiğimizden, geçmiş zamana dâir ve enbiyayı sâbıkaya dâir ve hakâiki İlâhîyeye ve hakâiki kevniyeye ve hakâiki uhre viyeye dâir ihbaratı gaybiyelerini Yirmi Beşinci Söz’e havale edip, şimdilik bahsetmeyeceğiz. Yalnız, kendinden sonra Sahabe ve Âli Beyt’in başına ge len ve ümmetin ileride mazhar olacağı hâdisata dâir pek çok ihbaratı sâdıkai gaybiyesi kısmından cüz’î birkaç misâline işâret edeceğiz. Ve şu hakîkat tamamiyle anlaşılmak için, “Altı esas” mukaddime olarak beyân edeceiz:
Birinci Esas: Resûli Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın çendan her hâli ve her tavrı, sıdkına ve nübüvvetine şâhid olabilir; fakat her hâli, her tavrı hârikulâde olmak lâzım değildir. Çünkü: Cenâbı Hak O’nu beşer sûretinde göndermiş, tâ insanın ahvâli içtimâîyelerinde ve dünyevî, uhrevî saâdetlerini kazandıracak a’mâl ve harekâtlarında rehber olsun ve imam olsun ve herbiri birer Mu’cizatı Kudreti İlâhîyye olan âdiyat içindeki hârikulâde olan San’atı Rabbânîyyeyi ve Tasarrufu Kudreti İlâhîyeyi göstersin. Eğer ef’âlinde beşeriyetten çıkıp hârikulâde olsaydı, bizzât imam olamazdı; ef’âliyle, ahvâliyle, etvâriyle ders veremezdi. Fakat yalnız nübüvvetini muannidlere karşı isbat etmek için hârikulâde işlere mazhar olur ve indelhâce arasıra mu’cizatı gösterirdi. Fakat sırrı teklif olan imtihan ve tecrübe muktezâsiyle, elbette bedâhet derecesinde ve ister istemez tasdîke mecbur kalacak derecede mu’cize olmazdı.
--------------------------------------------------------------------------------------
(Hâşiye): Maatteessüf niyet ettiğim gibi yazamadım. İhtiyarsız olarak nasıl kalbe geldi; öyle yazıldı. Şu taksimattaki tertibi tamamiyle müraat edemedim.