Eğer muâraza edilseydi, muâraza taraftarları kâfirler, münâfıklar çok, hem pek çok olduğundan herhalde muârazaya taraftar çıkıp iltizam ederek, herkese neşredeceklerdi. −Nasılki İslâmiyetin aleyhinde herşey’i neşretmişler.− Eğer neşretseydiler ve muâraza olsaydı; her halde tarihlere, kitaplara şa’şaalı bir sûrette geçecekti. İşte meydanda bütün tarihler, kitaplar; hiçbirisinde Müseylime-i Kezzâb’ın birkaç fıkrasından başka yoktur. Halbuki Kur’ân-ı Hakîm, yirmi üç sene mütemadiyen damarlara dokunduracak ve inadı tahrik edecek bir tarzda meydan okudu. Ve der idi ki:
“Şu Kur’ânın, Muhammedü’l-Emin gibi bir ümmiden nazîrini yapınız ve gösteriniz. Haydi bunu yapamıyorsunuz; o zât ümmî olmasın, gâyet âlim ve kâtip olsun. Haydi bunu da getiremiyorsunuz; birtek zât olmasın, bütün âlimleriniz, beliğleriniz toplansın, birbirine yardım etsin.. hatta güvendiğiniz âliheleriniz size yardım etsin. Haydi bununla da yapamayacaksınız; eskiden yazılmış beliğ eserlerden de istifade edip, hatta gelecekleri de yardıma çağırıp, Kur’ânın nazîrini gösteriniz, yapınız. Haydi bunu da yapamıyorsunuz; Kur’ânın mecmuuna olmasın da, yalnız on sûresinin nazîrini getiriniz. Haydi on sûresine mukabil hakîki doğru olarak bir nazîre getiremiyorsunuz; haydi hikâyelerden, asılsız kıssalardan terkip ediniz. Yalnız nazmına ve belâğatına nazîre olsun getiriniz. Haydi bunu da yapamıyorsunuz; birtek sûresinin nazîrini getiriniz. Haydi sûre uzun olmasın, kısa bir sûre olsun nazîrini getiriniz. Yoksa din, can, mal, iyalleriniz; dünyada da âhirette de tehlikeye düşecektir!”
İşte, sekiz tabakada, ilzam sûretinde, Kur’ân-ı Hakîm yirmi üç senede değil, belki bin üç yüz senede bütün ins ve cinne karşı bu meydanı okumuş ve okuyor. Halbuki evvelki zamanda o kâfirler can, mal ve iyâlini tehlikeye atıp en dehşetli yol olan harb yolunu ihtiyar ederek, en kolay ve en kısa olan muâraza yolunu terkettiler. Demek muâraza yolu mümkün değildi...
İşte hiçbir âkıl, husûsan o zamanda Cezîretü’l-Arabdaki adamlar, husûsan Kureyşîler gibi zeki adamlar; birtek edibleri, Kur’ânın birtek sûresine nazîre yapıp Kur’ânın hücumundan kurtulmasını te’min ederek, kısa ve kolay yolu terkedip can, mal, iyâlini tehlikeye atıp en müşkilâtlı yola sülûk eder mi?
Elhâsıl: Meşhur Câhız’ın dediği gibi: “Muâraza-i bilhurûf mümkün olmadı, muharebe-i bissüyûfa mecbûr oldular...”
Eğer denilse: Ba’zı muhakkik ulemâ demişler ki: “Kur’ânın bir sûresine değil; birtek âyetine, hatta birtek cümlesine, hatta birtek kelimesine muâraza edilmez ve edilmemiş.”