Zülfikar Risalesi | Zülfikar Birinci Makamı | 98
(1-134)

İKİNCİ NÜKTE: Hazreti Mûsa Aleyhisselâm’ın zamanında sihrin revacı olduğundan, mühim mu’cizâtı ona benzer bir tarzda geldiği; ve Hazreti İsâ Aleyhisselâm’ın zamanında ilmi tıb revaçta olduğundan, mu’cizâtının galibi o cinsten geldiği gibi, Resûli Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın dahi zamanında Ceziretü’lArab’da en ziyâde revacda dört şey idi:

Birincisi: Belâgat ve fesâhat.

İkincisi: Şiir ve hitabet.

Üçüncüsü: Kâhinlik ve gaibten haber vermek.

Dördüncüsü: Hâdisat-ı mâziyeyi ve vâkıat-ı kevniyeyi bilmek idi.

İşte Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân geldiği zaman, bu dört nevi ma’lûmat sâhiblerine karşı meydan okudu:

Başta ehl-i belâgata birden diz çöktürdü. Hayretle Kur’ânı dinlediler.

İkincisi ehl-i şiir ve hitâbet, yâni muntazam nutuk okuyan ve güzel şiir söyleyenlere karşı öyle bir hayret verdi ki, parmaklarını ısırttı. Altun ile yazılan en güzel şiirlerini ve Kâ’be duvarlarına medâr-ı iftihar için asılan meşhur “Muallakat-ı Seb’a”larını indirtti, kıymetten düşürdü.

Hem gaibden haber veren kâhinleri ve sahirleri susturdu. Onların gaybî haberlerini onlara unutturdu. Cinnîlerini tardettirdi. Kâhinliğe hâtime çektirdi.

Hem ümem-i sâlifenin vekayiine ve hâdisat-ı âlemin ahvâline vâkıf olanları hurâfattan ve yalandan kurtarıp, hakîki hâdisat-ı mâziyeyi ve nurlu olan vekayi-i âlemi onlara ders verdi.

İşte bu dört tabaka, Kur’âna karşı kemâl-i hayret ve hürmetle onun önüne diz çökerek şâkird oldular. Hiçbirisi, hiçbir vakit birtek sûreyle muârazaya kalkışamadılar...

Eğer denilse: Nasıl biliyoruz ki, kimse muâraza edemedi ve muâraza kabil değil?

Elcevab: Eğer muâraza mümkün olsaydı, herhalde teşebbüs edilecekti. Çünkü muârazaya ihtiyaç şedît idi. Zîra dinleri, malları, canları, iyalleri tehlikeye düşüyor. Muâraza edilseydi kurtulurlardı. Eğer muâraza mümkün olsaydı, herhalde muâraza edecektiler.

Ses Yok