Zülfikar Risalesi | Zülfikârın ikinci makamı | 56
(1-72)

Ve mâdem, nasılki kâinatın sahibi, kâinattan zemini ve zeminden nev-i insânı intihab edip gayet büyük bir makam, bir ehemmiyet vermiş. Öyle de, nev-i insândan dahi makasıd-ı Rubûbiyyetine tevafuk eden ve kendilerini îman ve teslim ile O’na sevdiren hakikî insânlar olan Enbiya ve Evliya ve Asfiyayı intihab edip kendine dost ve muhatâb ederek, onları mu’cizeler ve tevfikler ile ikram ve düşmanlarını Semâvî tokatlar ile tâzib ediyor.

Ve bu kıymetli, sevimli dostlarından dahi, onların imamı ve mefhari olan, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ı intihab ederek, ehemmiyetli Küre-i Arzın yarısını ve ehemmiyetli nev-i insânın beşden birisini uzun asırlarda Onun nuruyla tenvir ediyor. Âdeta bu kâinat O’nun için yaratılmış gibi; bütün gayeleri O’nun ile ve O’nun dini ile ve Kur’anı ile tezahür ediyor. Ve o pek çok kıymetdar ve milyonlar sene yaşayacak kadar hadsiz hizmetlerinin ücretlerini hadsiz bir zamanda almaya müstahak ve lâyık iken, gayet meşakkatler ve mücahedeler içinde altmışüç sene gibi kısacık bir ömür verilmiş. Acaba hiçbir cihetle hiçbir imkânı, hiçbir ihtimali, hiçbir kabiliyyeti var mı ki: O Zât, bütün emsâli ve dostlarıyla beraber dirilmesin? Ve şimdi de ruhen diri ve hayy olmasın? İdam-ı ebedî ile mahvolsunlar? Hâşâ, yüz bin def’a hâşâ ve kellâ!..

Evet bütün kâinat ve hakikat-ı âlem, dirilmesini dâva eder ve hayatını Sahib-i Kâinattan taleb ediyor ve mâdem Yedinci Şuâ’ olan “Âyet-ül Kübrâ” da herbiri bir dağ kuvvetinde otuzüç adet icmâ-ı azîm isbat etmişler ki: Bu kâinat bir elden çıkmış. Ve birtek Zâtın mülküdür ve kemâlât-ı İlâhiyyenin medârı olan Vahdetini ve Ehadiyyetini bedâhetle göstermişler ve Vahdet ve Ehadiyyet ile bütün kâinat, O Zât-ı Vâhidin emirber neferleri ve musahhar memurları hükmüne geçiyor ve âhiretin gelmesiyle, kemâlâtı sukuttan; ve Adâlet-i Mutlakası, müstehziyâne gadr-ı mutlaktan; ve hikmet-i âmmesi; sefahetkârane abesiyyetten; ve Rahmet-i Vâsiası, lâhiyane tâzibden; ve İzzet-i Kudreti, zelilâne âcizden kurtulurlar, takaddüs ederler. Elbette ve elbette ve herhalde îman-ı Billâhın yüzer nüktesinden bu sekiz mâdemlerdeki hakikatların muktezasıyla; kıyamet kopacak. Haşir ve neşir olacak. Dâr-ı Mücâzât ve Mükâfat açılacak... Tâ ki Arz’ın mezkûr ehemmiyeti ve merkeziyyeti ve insânın ehemmiyeti ve kıymeti tahakkuk edebilsin ve Arz ve insânın Hâlıkı ve Rabbi olan Mutasarrıf-ı Hakîm’in mezkûr adâleti, hikmeti, rahmeti, saltanatı takarrur edebilsin ve o Bâkî Rabb’in mezkûr hakikî dostları ve müştakları îdam-ı ebedîden kurtulsun ve o dostların en büyüğü ve en kıymettarı, bütün kâinatı memnun ve minnettar eden kudsî hizmetlerinin mükâfatını görsün ve Sultan-ı Sermedînin kemâlâtı naks ve kusurdan ve kudreti âcizden ve hikmeti sefahetten ve adâleti zulümden tenezzüh ve takaddüs ve teberri etsin.

Ses Yok