Hem O’nun izzet ve celâleti hiç bir vecihle hulf-ül va’de tenezzül edip, tezellülü kabûl etmez. Halbuki, o muhbirler hem tevâtür derecesinde çok, hem icmâ kuvvetinde bir ittifakla haber veriyorlar ki: Şu bâzı âsârı görünen saltanat-ı azîmenin medârı ve makarrı, buradan uzak bir başka memlekettedir ve şu meydan-ı imtihanda binalar muvakkattırlar. Sonra daimî saraylara tebdil edilecek. Bu yerler değişecekler. Çünki: eserleriyle âzameti anlaşılan şu muhteşem, zevalsiz saltanat; böyle geçici, devamsız, bîkarar, ehemmiyetsiz, mütegayyir, bekasız, nâkıs, tekemmülsüz umûrlar üzerinde kurulmaz, durulmaz... Demek; ona lâyık, daimî, müstekar, zevalsiz, müstemir, mükemmel, muhteşem umûrlar üzerinde duruyor.
Demek, bir diyâr-ı âher var; elbette o makarra gidilecektir...
ONUNCU SURET: Gel, bugün nevrûz-u sultânîdir. (Hâşiye) Bir tebeddülât olacak, acîb işler çıkacak. Şu baharın şu güzel gününde, şu güzel çiçekli olan şu yeşil sahraya gidip bir seyran ederiz. İşte bak! Ahali de bu tarafa geliyorlar. Bak bir sihir var. O binalar birden harab oldular, başka bir şekil aldı. Bak, bir mu’cize var. O harab olan binalar, birden burada yapıldı. Âdeta bu hâlî bir çöl, bir medenî şehir oldu. Bak, sinema perdeleri gibi her saat başka bir âlem gösterir, başka bir şekil alır. Buna dikkat et ki; o kadar karışık, sür’atli, kesretli, hakikî perdeler içinde ne kadar mükemmel bir intizâm vardır ki, herşey yerli yerine konuluyor. Hayâlî sinema perdeleri dahi bunun kadar muntâzam olamaz. Milyonlar mâhir sihirbazlar dahi bu san’atları yapamazlar. Demek, bize görünmeyen o pâdişahın çok büyük mu’cizeleri vardır.
Ey sersem! Sen diyorsun: “Nasıl bu koca memleket tahrib edilip, başka yere kurulacak?”
İşte görüyorsun ki: Her saat, senin aklın kabûl etmediği o tebdîl-i diyar gibi çok inkılablar, tebdiller oluyor. Şu toplanmak, dağılmak ve şu hallerden anlaşılıyor ki: Bu görünen sür’atli içtimalar, dağılmalar, teşkiller, tahribler içinde başka bir maksat var...
Hâşiye: Bu sûretin remzini “Dokuzuncu Hakîkat”te göreceksin. Meselâ: Nevruz günü, bahar mevsimine işarettir. Çiçekli yeşil sahra ise, bahar mevsimindeki rûy-i zemindir. Değişen perdeler, manzaralar ise, fasl-ı baharın iptidasından, yazın intihasına kadar Sâni’-i Kadîr-i Zülcelâl’in, Fâtır-ı Hakîm-i Zülcemâl’in kemâl-i intizâm ile değiştirdiği ve kemâl-i rahmet ile tazelendirdiği ve birbiri arkasında gönderdiği mevcûdât-ı bahariyye tabakatına ve masnuat-ı sayfiyye tâifelerine ve erzak-ı hayvaniyye ve insânîyyeye medâr olan mat’ûmata işarettir.