Zülfikar Risalesi | Yirmibeşinci Söz | 27
(1-86)

Demek Kur’an-ı Kerim, öyle bir mâide-i Semâviyyedir ki, binler muhtelif tabakada olan efkâr ve ukûl ve kulûb ve ervah, o sofradan gıdalarını buluyorlar, müştehiyatını alıyorlar. Arzuları yerine gelir. Hattâ pekçok kapıları kapalı kalıp, istikbalde geleceklere bırakılmıştır. Şu makama misâl istersen, bütün Kur’an baştan nihayete kadar bu makamın misâlleridir. Evet bütün müçtehidîn ve sıddıkîn ve Hükemâ-i İslâmiyye ve muhakkikîn ve ulemâ-i usûl-ül fıkıh ve mütekellimîn ve evliyâ-i ârifîn ve aktâb-ı âşıkîn ve müdakkikîn-i ulemâ ve avâm-ı müslimîn gibi Kur’anın tilmizleri ve dersini dinleyenleri, müttefikan diyorlar ki: Dersimizi güzelce anlıyoruz. Elhasıl, sâir makamlar gibi ifham ve tâlim makamında dahi Kur’anın lemaât-ı i’câzı parlıyor.

İKİNCİ ŞUÂ’: Kur’anın câmiiyyet-i hârikulâdesidir. Şu şuânın, beş lem’ası var.

Birinci Lem’a: Lafzındaki câmiiyyettir. Elbette evvelki sözlerde, hem bu sözde zikrolunan âyetlerden şu câmiiyet aşikâre görünüyor. Evet

olan Hadîsin işaret ettiği gibi; elfâz-ı Kur’aniyye, öyle bir tarzda vaz’edilmiş ki, herbir kelâmın, hattâ herbir kelimenin, hattâ herbir harfin, hattâ bâzan bir sükûtun çok vücuhu bulunuyor. Herbir muhatâbına ayrı ayrı bir kapıdan hissesini verir.

Meselâ: yâni: “Dağları zemininize kazık ve direk yaptım” bir kelâmdır. Bir âminin şu kelâmdan hissesi: Zâhiren yere çakılmış kazıklar gibi görünen dağları görür, onlardaki menafiini ve ni’metlerini düşünür, Hâlıkına şükreder.

Bir şâirin bu kelâmdan hissesi: Zemin, bir taban; ve kubbe-i semâ, üstünde konulmuş yeşil ve elektrik lâmbalarıyla süslenmiş bir muhteşem çadır, ufkî bir daire sûretinde ve semânın etekleri başında görünen dağları, o çadırın kazıkları misâlinde tahayyül eder. Sâni’-i Zülcelâline hayretkârane perestiş eder.

Hayme-nişin bir edibin bu kelâmdan nasibi: Zeminin yüzünü bir çöl ve sahra; dağların silsilelerini pek kesretle ve çok muhtelif bedevî çadırları gibi, güya tabaka-i türâbiyye, yüksek direkler üstünde atılmış, o direklerin sivri başları o perde-i türâbiyyeyi yukarıya kaldırmış, birbirine bakar pek çok muhtelif mahlûkatın meskeni olarak tasavvur eder. O büyük âzametli mahlûkları, böyle yeryüzünde çadırlar misillü kolayca kuran ve koyan Fâtır-ı Zülcelâline karşı secde-i hayret eder.

Ses Yok