Zülfikar Risalesi | Yirmibeşinci Söz | 29
(1-86)

Vüs’at-i hikmetine karşı hayran olur. Yeni zamanın feylesofuna şu kelime şöyle ifhâm eder ki: Manzûme-i Şemsiyyeyi teşkil eden küremiz, sâir seyyareler, bidayette Güneş’le mümteziç olarak açılmamış bir hamur şeklinde iken; Kadîr-i Kayyum o hamuru açıp, o seyyareleri birer birer yerlerine yerleştirerek, Güneş’i orada bırakıp, zeminimizi buraya getirerek, zemine toprak sererek, semâ canibinden yağmur yağdırarak, Güneş’ten ziyâ serptirerek dünyayı şenlendirip bizleri içine koymuştur anlar, başını tabiat bataklığından çıkarır,

der. Meselâ:

daki “Lâm”; hem kendi mânâsını, hem “fî” mânâsını, hem “ilâ” mânâsını ifade eder. İşte ’in “Lâm”ı, avâm o “Lâm”ı “ilâ” mânâsında görüp fehmeder ki, size nisbeten ışık verici, ısındırıcı müteharrik bir lâmba olan Güneş, elbette bir gün seyri bitecek, mahall-i kararına yetişecek, size faidesi dokunmayacak bir sûret alacaktır, anlar. O da, Hâlık-ı Zülcelâl’in Güneş’e bağladığı büyük ni’metleri düşünerek “Sübhânallah, Elhamdülillâh” der. Ve âlime dahi o “Lâm”ı “ilâ” mânâsında gösterir. Fakat güneşi yalnız bir lâmba değil belki bahar ve yaz tezgahında dokunan mensucat-ı Rabbâniyyenin bir mekiği, gece gündüz sahifelerinde yazılan mektûbât-ı Samedâniyyenin mürekkebi, nur bir hokkası sûretinde tasavvur ederek Güneş’in cereyan-ı sûrîsi alâmet olduğu ve işaret ettiği intizâmat-ı âlemi düşündürerek Sâni’-i Hakîm’in san’atına “Mâşâallah” ve hikmetine “Bârekâllah” diyerek secdeye kapanır. Ve kozmoğrafyacı bir feylesofa “lâm”ı “fî” mânâsında şöyle ifham eder ki: Güneş, kendi merkezinde ve mihveri üzerinde zenberekvari bir cereyan ile manzûmesini emr-i İlâhî ile tanzim edip tahrik eder. Şöyle bir saat-ı kübrâyı halkedip tanzim eden Sâni’-i Zülcelâline karşı kemâl-i hayret ve istihsan ile “El-âzametü lillâh ve-l kudretü lillâh” der felsefeyi atar, hikmet-i Kur’aniyyeye girer. Ve dikkatli bir hakîme şu “lâm”ı, hem illet mânâsında, hem zarfiyet mânâsında tutturup şöyle ifham eder ki: “Sâni’-i Hakîm, işlerine esbab-ı zâhiriyyeyi perde ettiğinden, cazibe-i umumiye namında bir kanun-u İlâhîsiyle sapan taşları gibi seyyareleri Güneş’le bağlamış ve o câzibe ile muhtelif fakat muntâzam hareketle o seyyareleri daire-i hikmetinde döndürüyor ve o câzibeyi tevlid için Güneş’in kendi merkezinde hareketini zâhirî bir sebeb etmiş.

Ses Yok