Zülfikar Risalesi | Yirmibeşinci Söz | 48
(1-86)

O sûretin bir vechi şudur ki; yâni, Kur’andan tereşşuh etmeyen ve Kur’anın malı olmayan ins ve cinnin bütün güzel sözleri toplansa, Kur’anı tanzir edemez, demektir. Hem edememiş ki, gösterilmiyor. İkinci vecih şudur ki: Cin ve insin hattâ şeytanların netice-i efkârları ve muhassala-i mesaîleri olan medeniyet ve hikmet-i felsefe ve edebiyat-ı ecnebiyye, Kur’anın ahkâm ve hikmet ve belâgatına karşı âciz derekesindedirler, demektir. Nasıl da nümûnesini gösterdik.

Üçüncü Cilve: Kur’an-ı Hakîm, her asırdaki tabakat-ı beşerin herbir tabakasına güya doğrudan doğruya o tabakaya hususî müteveccihtir, hitab ediyor. Evet bütün benî-Âdeme bütün tabakatıyla en yüksek ve en dakik ilim olan îmânâ ve en geniş ve nuranî fen olan mârifetullaha ve en ehemmiyetli ve mütenevvi maarif olan ahkâm-ı İslâmiyyeye davet eden, ders veren Kur’an ise, her nev’e, her tâifeye muvafık gelecek bir ders vermek elzemdir. Halbuki; ders birdir, ayrı ayrı değil. Öyle ise, aynı derste tabakat bulunmak lâzımdır. Dere-cata göre herbiri, Kur’anın perdelerinden bir perdeden hisse-i dersini alır. Şu hakîkatın çok nümûnelerini zikretmişiz. Onlara müracaat edilebilir. Yalnız burada bir-iki cüz’ünün, hem yalnız bir-iki tabakasının hisse-i fehmine işaret ederiz:

Meselâ:

Kesretli tabak olan avâm tabakasının şundan hisse-i fehmi: “Cenâb-ı Hak, peder ve veledden ve akrandan ve zevceden münezzehtir.” Daha mutavassıt bir tabaka, şundan “İsa Aleyhisselâm’ın ve Melâikelerin ve tevellüde mazhar şeylerin ulûhiyyetini nefyetmektir.” Çünki; muhal bir şeyi nefyetmek, zâhiren faidesiz olduğundan belâgatta medâr-ı faide olacak bir lâzım-ı hüküm murâd olunur. İşte cismâniyete mahsus veled ve vâlidi nefyetmekten murâd ise, veled ve vâlidi ve küfvü bulunanların, nefy-i ulûhiyyetleridir ve Mâbud olmaya lâyık olmadıklarını göstermektir. Şu sırdandır ki, Sûre-i İhlas herkese, hem her vakit faide verebilir. Daha bir parça ileri bir tabakanın hisse-i fehmi: “Cenâb-ı Hak mevcûdâta karşı tevlid ve tevellüdü işmam edecek bütün rabıtalardan münezzehtir. Şerik ve muinden ve hemcinsten müberradır. Belki mevcûdâta karşı nisbeti, Hallâkıyettir. “Emr-i kün feyekûn” ile, irade-i ezeliyyesiyle, ihtiyarıyla icad eder. Îcabî ve ızdırarî ve sudûr-u gayr-ı ihtiyârî gibi münafî-i kemâl herbir rabıtadan münezzehtir.” Daha yüksek bir tabakanın hisse-i fehmi: “Cenâb-ı Hak ezelîdir, ebedîdir, evvel ve âhirdir. Hiçbir cihette ne zâtında, ne sıfâtında, ne ef’alinde nazîri, küfvü, şebihi, misli, misâli, mesîli yoktur.” Yalnız ef’alinde, şuununda teşbihi ifade eden mesel var:

Bu tabakata; ârifin tabakası, ehl-i aşk tabakası, sıddıkîn tabakası gibi ayrı ayrı hisse sahiblerini kıyas edebilirsin.

Ses Yok