Zülfikar Risalesi | Yirmibeşinci Söz | 46
(1-86)

İşte bu sûrette bir kadın, pederinden yarısını alsa, kocası noksaniyetini temin eder. Erkek, pederinden iki parça alsa, bir parçasını tezevvüc ettiği kadının idaresine verecek; kız kardeşine müsavi gelir. İşte adâlet -i Kur’aniyye böyle iktiza eder. Böyle hükmetmiştir. (Haşiye-1)

Dördüncü Esas: Sanem-perestliği şiddetle Kur’an men’ettiği gibi, sanem-perestliğin bir nevi taklidi olan sûret-perestliği de men’eder. Medeniyet ise, sûretleri kendi mehâsininden sayıp Kur’ana muâraza etmek istemiş. Halbuki gölgeli gölgesiz sûretler, ya bir zulm-ü mütehaccir veya bir riyâ -yı mütecessid veya bir heves-i mütecessimdir ki, beşeri zulme ve riyâya ve hevaya, hevesi kamçılayıp teşvik eder. Hem Kur’an, merhameten, kadınların hürmetini muhafaza için, hayâ perdesini takmasını emreder. Tâ hevesât-ı rezilenin ayağı altında o şefkat madenleri zillet çekmesinler. Âlet-i hevesât, ehemmiyetsiz bir metâ’ hükmüne geçmesinler.(Haşiye-2) Medeniyet ise, kadınları yuvalarından çıkarıp, perdelerini yırtıp, beşeri de baştan çıkarmıştır. Halbuki aile hayatı, kadın-erkek mabeyninde mütekabil hürmet ve muhabbetle devam eder. Halbuki; açık-saçıklık, samimî hürmet ve muhabbeti izale edip ailevî hayatı zehirlemiştir. Husûsan sûretperestlik, ahlâkı fena halde sarstığı ve sukut-u ruha sebebiyet verdiği şununla anlaşılır: Nasılki merhume ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine nazar-ı şehvet ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrib eder. Öyle de: Ölmüş kadınların sûretlerine veyahut sağ kadınların küçük cenazeleri hükmünde olan sûretlerine hevesperverane bakmak, derinden derine hissiyat-ı ulviyye-i insânîyyeyi sarsar, tahrib eder.

İşte şu üç misâl gibi binler mesâil-i Kur’aniyyenin herbirisi, saadet-i beşeriyyeyi dünyada temine hizmet etmekle beraber hayat-ı ebediyyesine de hizmet eder. Sâir mes’eleleri mezkûr mes’elelere kıyas edebilirsin.


Hâşiye-1: Mahkemeye karşı ve mahkemeyi susturan lâyiha-i Temyiz-’in müdafaatından bir parçadır. Bu makama hâşiye olmuş.

“Ben de adliyenin mahkemesine derim ki: Bin üçyüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon insânların hayat-ı içtimaiyyesinde en kudsî ve hakîkatlı bir düstur-u İlâhîyi, üçyüzelli bin tefsirin tasdiklerine ve itti-faklarına istinaden ve bin üçyüzelli sene zarfında geçmiş ecdadımızın itikadlarına iktidaen tefsir eden bir adamı mahkûm eden haksız bir kararı, elbette rûy-i zeminde adâlet varsa, o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir.”

Hâşiye-2: Tesettür-ü nisvan hakkında Otuz birinci Mektub’un Yirmi dördüncü Lem’ası, gayet kat’î bir sûrette isbat etmiştir ki: “Tesettür, kadınlar için fıtrîdir. Ref’-i tesettür, fıtrata münafîdir.”

Ses Yok