Birinci kısım ise, mu’cizât-ı Enbiyâ sûretinde işaret ediyor. Biz dahi o kısımdan bâzı nümûneleri misâl olarak zikredeceğiz.
MUKADDEME: İşte Kur’an-ı Hakîm; enbiyaları, insânın Cemâatlerine terakkiyat-ı ma’nevîyye cihetinde birer pişdâr ve imam gönderdiği gibi; yine insânların terakkiyat-ı maddiyye sûretinde dahi o enbiyanın her-birisinin eline bâzı hârikalar verip yine o insânlara birer ustabaşı ve üstâd etmiştir. Onlara mutlak olarak ittibaa emrediyor. İşte enbiyaların ma’nevî kemâlâtını bahsetmekle insânları onlardan istifâdeye teşvik ettiği gibi, mu’cizâtlarından bahis dahi; onların nazîrelerine yetişmeye ve taklidlerini yapmaya bir teşviki işmam ediyor. Hattâ denilebilir ki: Ma’nevî kemâlât gibi maddî kemâlâtı ve hârikaları dahi en evvel mu’cize eli nev’-i beşere hediye etmiştir. İşte Hazret-i Nuh’un (Aleyhisselâm) bir mu’cizesi olan sefine.. ve Hazret-i Yusuf’un (Aleyhisselâm) bir mu’cizesi olan saati; en evvel beşere hediye eden, dest-i mu’cizedir. Bu hakikate lâtif bir işarettir ki: San’atkârların ekseri, herbir san’atta birer peygamberi pîr ittihaz ediyor. Meselâ gemiciler Hazret-i Nuh’u (Aleyhisselâm), saatçiler Hazret-i Yusuf’u (Aleyhisselâm), terziler Hazret-i İdris’i (Aleyhisselâm)...
Evet mâdem Kur’anın herbir âyeti, çok vücuh-u irşadî ve müteaddid cihat-ı hidâyeti olduğunu ehl-i tahkik ve ilm-i belâgat ittifak etmişler. Öyle ise Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyân’ın en parlak âyetleri olan mu’cizât-ı Enbiyâ âyetleri; birer hikâye-i tarihiyye olarak değil, belki onlar çok maânî-i irşadiyyeyi tazammun ediyorlar. Evet, mu’cizât-ı Enbiyâyı zikretmesiyle fen ve san’at-ı beşeriyyenin nihayet hududunu çiziyor. En ileri gâyatına parmak basıyor. En nihayet hedeflerini tâyin ediyor. Beşerin arkasına dest-i teşviki vurup o gayeye sevkediyor. Zaman-ı mâzi, zaman-ı müstakbel tohumlarının mahzeni ve şuunatının âyinesi olduğu gibi; müstakbel dahi mâzinin tarlası ve ahvâlinin âyinesidir. Şimdi misâl olarak o çok vâsi’ menba’dan yalnız birkaç nümûnelerini beyân edeceğiz:
Meselâ: Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm’ın bir mu’cizesi olarak teshir-i havayı beyân eden:
âyeti; “Hazret-i Süleyman, bir günde havada tayeran ile iki aylık bir mesâfeyi kat’etmiştir” der.