Son Şahitler | Van - Savaş - Esaret Şâhitleri | 34
(1-48)

ABDULLAH EKİNCİ

 

Abdullah Ekinci l899 yılında Van'da doğmuş, l980 senesi Ocak ayında yine Van'da vefat etmiştir.

 

Onun eline su dökmek şereftir

Yetmişsekiz yaşındaki ihtiyar adam, ince-uzun boylu, Şark şivesiyle konuşuyordu. Diğer Şarklılar gibi, Bediüzzaman'dan "Seyda" diye bahsediyordu.

Cumhuriyetle birlikte polisliğe başlamıştı. Polislikte hizmeti yarım yüzyılı aşmıştı. Hâlâ aynı vatan görevine devam ediyordu. Çekirdekten yetişme bir emniyet mensubuydu. Yıllarca güvenlik teşkilâtında çalışmıştı. Saçını başını meslek yolunda ağartmıştı.

Van'lının misafirperverliği, Van'lının kalp temizliği, bu ihtiyar poliste de görünüyordu.

Elli yıl öncesinden başladı anlatmaya. O anlatırken süratle not almaya başlamıştım. Pür dikkat kesilmiştim. Anlattıklarını kelime atlamadan not alıyordum. Küçük kardeşi, Nur Talebelerinin "Molla Hamid Abi"sidir. Ona Üstad Bediüzzaman'ı tanıtan da kendisi olmuştu.

"Üstad'ı ilk görüşüm Birinci Cihan Harbinden önceydi" diye başladı konuşmaya Abdullah Ekinci.

"Harpten önce Üstad Van'da çok şatafatlı gezerdi. Güzel giyinirdi, kibar ve güzel bir endamı vardı. Paşaların arkadaşıydı. Horhor Medreselerinde müderristi. Ben o yıllarda idadide okuyordum. Yani bugünkü lise mânâsındaydı.

"Biz hocalara çok hürmet ederiz. Bu sebepten Üstad'a da çok hürmet ve sevgimiz vardı.

"Annem saliha bir kadındı. Dininde, diyanetindeydi.... O da Üstad'ı severdi. Üstad kimseden hediye gibi hiçbir şey almazdı. Ama annemin pişirdiği pilavı yerdi.

"Üstad'ın yanına gider, kendisine hizmet ederdim. Belki elli defa eline su dökmüşümdür. Onun eline su dökmek, benim için bir şerefti.

"Cumhuriyetten az önceydi. Kardeşi Abdülmecid Efendi Van'da Arapça hocasıydı. Üstad'ın tekrar Van'a geldiğini kardeşinden öğrendim. O zaman Nurşin Camiinde kalıyordu. Küçük kardeşim Hamid'e Üstad'dan bahsettim. Gidip hizmet etmesini, odun götürmesini söyledim.

"Üstad bizi yabancı saymazdı. Annem de kardeşime 'Git, sen Üstad'dan, Seyda'dan ders oku' diyordu.

"Kardeşim Hamid, Üstad'a gidip, kendisine 'elifba'dan ders vermesini söylemiş.

"Üstad kendisine:

"Ben mezun hocalara ders vermiyorum. Bu olur mu, Molla Hamid?' diyor. İşte bu hâdiseden sonra kardeşimin adı Molla Hamid oldu.

 

Polislik mukaddes vazifedir.

"Muhacirlikten dönmüştük. Çok fakirdik, iflas etmiştim. Memurluğa talip oldum. Anneme sorunca, 'Git, Seyda'ya sor. O razı olursa gir' dedi.

"l923 yılındaydı. Üstad çok değişmişti. Tamamen yeni Said olduğu belli idi. Çok mütevazi bir elbise giymişti.

"Memuriyete, polisliğe girmek istediğimi söyledim. Üstad:

"Polislik vazifesi çok mukaddestir. Mazlumları korur, milletin malını, şahsiyetini korur, zulme imkân bırakmaz, haksızlıkları önler."

"Üstad bunları söyledikten sonra ayrıca ilâve etti:

"Eğer sen bunları yapabilirsen, polisliğe gir.'

"Ben de bu mukaddes vazifeleri yapmak azmiyle polislik mesleğine girdim.

"İki üç sene Van'da kalemde, devriyede görev yaptım. Sonra Sivas'a, daha sonra da Trabzon'da okula gittim. Trabzon'da okudum.

"Bir sene sonra tekrar Van'a tayin oldum. Üç ay sonra Kars'a terfi emrim geldi."

 

"Zaman onu tekzip eder"

"Şeyh Said isyanında Üstad Van'daydı. İsyan haberi Ankara'ya yanlış aksetmiş. Üstad'ın, Seyda'nın isyan ettiğini zannetmişler. Çok telaş etmişlerdi.

"Süleyman Sabri Paşa, Nurşin Camiine Seyda'nın yanına geldi. Bu yanlış durumu Üstad'a bildirdi.

"Seyda, bunu tekzip edelim, böyle bir yanlışlık olmuş' deyince, Üstad: 'Lüzum yok tekzip etmeye, zaman bunu tekzip eder' dedi."

 

"Bu vatanın saadetini düşünürdü"

Üstad'ın bu sakin ve emin halini anlatan Abdullah Ekinci Bey: "Ben mübalâğa bilmem, gördüğüm ne ise onu anlatıyorum" diyor.

"Hayatta hocalarla, şeyhlerle çok görüştüm. Üstad'ın halini ben tavsif edemem. Seyda öyle bir Seyda'ydı.

Allah şahidimdir,her namazdan sonra, günde beş defa dua ederdim. 'Yarabbi benim ömrümü Seyda'ya ver' diye yalvarırdım. Seyda'yı bilen bilir.

"O bin sene evvelki asrın vasfını taşırdı. Büyük bir Müslümandı.

"Onun kadar vatanperver az bulunur. Biz onun kadar vatanperver olamadık. Hep bu vatanın saadetini düşünürdü. Bütün çilelere rağmen yine Türk milletini bırakmak istemezdi.

 

"Hediye almazdı"

"Hiçbir kimseden hediye, sadaka, para kabul etmezdi. Bana hâdiseyi Kinyas Kartal anlattı:

"Van'dan ayrılış anında civardan köylüler, zenginler, birçok kimseler, keselerle, mendillerle para, altın vermek istemişler. Seyda hiçbirine dönüp bakmamış.

"Ne kadarteklifler yapıldıysa hepsini reddetmiş. Artık bu duruma, sürgün gönderilen hocalardan, Gevaşlı Hasan Efendi, Kinyas Kartal'a, 'Sen Seyda ile iyi konuşuyorsun, daha samimisiniz. Eğer kendisi almak istemiyorsa, alsın bize versin' diyor. Kinyas Kartal bunu Üstad'a söyleyince, Üstad tebessüm ediyor.

"Seyda'yı Van'dan jandarmalar alıp götürdüler. Seyda gidince, o kadar çok üzüldüm ki, karakola geldiğimde saatlerce ağladım."

"Sürgünden sonra bir daha Seyda ile görüşmek nasip olmadı."

Ses Yok