Son Şahitler | İstanbul Şâhitleri(I) | 2
(1-23)

ALİ RIZA SAĞMAN

 

"İlhamımı Bediüzzam'dan aldım"

Ali Rıza Sağman l890'da Ordu'nun Ünye kazâsında doğmuş, l965'te İstanbul'da vefat etmiştir.

İstanbul İmam-Hatip Okulunda ve Yüksek İslâm Enstitüsünde hocalık yapan bu zatın, dinî kitapları ve neşredilmiş şiirleri vardır.

Sultan Selimi Hafız Rıza olarak da bilinmektedir. On dört yaşlarında iken doğduğu  yerden İstanbul'a gelmişti. Fatih Camiinde İskilipli Âtıf Efendinin derslerine devam etti.

Süleymaniye medresesinin imtihanlarını pek iyi derece ile kazanarak, kelâm, tasavvuf ve felsefe bölümünü bitirdi. Daha sonraki senelerde İstanbul Hukuk Fakültesini de "âlâ" derece ile bitirdi; avukatlık stajını da yaparak l937'de avukat oldu.

Tasvir, Millet, Hakka Doğru, Tarih Dünyası ve Sebiilürreşad gazete ve mecmualarında manzum ve mensur yazıları çıkmıştır.

Mevlid Nasıl Okunur ve Mevlidhanlar isimli kıymetli eserine bir hatıra ile başlar. Bu hatırasında Üstad Bediüzzaman'dan bahseder. Bediüzzaman'ın İstanbul'a gelişini, İstanbul'da yayılan şöhretini, meşrutiyetten sonra konferanslarını dinlediğini, Birinci Cihan Harbinden evvel de Üstad'ı ziyaret ederek elini öptüğünü anlatır.

"l907 kışı idi, sanıyorum; İstanbul'un ilmî mahfillerinde, hele medrese bucaklarında birden bire mânâlı bir fısıltı, ilgilendirici bir dedikodu hâsıl oldu ve elektrik hızıyla ağızlara yayıldı, kulakları doldurdu:

"Kürdistan'dan bir adam gelmiş. Yaşça pek genç olduğu halde ilimce kendisine karşı çıkan yokmuş. Bu yaşta bu kadar geniş ilim, ancak vehbî (Allah vergisi) olabilirmiş. Bu zatın kılığı, kıyafeti de dikkat ve hayreti çekici imiş; çenesinde sakal, başında sarık, sırtında cübbe, ayaklarında şalvar yokmuş. Bu adam bir harika imiş. Adı Said, lâkabı Bediüzzaman imiş.'

"O tarihte biz çocuktuk. Hakkında tılsımlı haberler duyduğumuz bu zatı görmek sevdasının zebunu olduk. Fakat yine işitmiştik ki; hafiyeler, bu zatı göz hapsine almışlar. Her yerde serbest gezemiyormuş. Çemberlitaş tarafında bir han odasında oturuyormuş... filân![1]
"Meşrutiyetten sonra bu zatı görmek, konferanslarını dinlemek nasip oldu."[2]

"Birinci Cihan Harbinden evvel, kendisinin elini öpmek de müyesser olmuştu.

"Zamanlar geçti. Takvim l9l8 yaşına varmıştı. Menhus mütarekenin, siyasî ufuklardan zifir sızdırdığı kara günleri ve karanlık geceleri hohlamaktayız.

"Bayezid Camiinde mukabele okuyorum. Kalabalık cemaat arasında bu Bediüzzaman da görülüyor. Her gün ayrı bir iltifatına kavuşmakla bahtiyar oluyorum.[3]

"Her gün başka bir eda ile devam eden iltifatın hülâsası şudur:

"Var ol hafızım! Çok yaşayın muhterem hafızlar! Siz bugün, irşad vazifesini hocalardan, vaizlerden daha geniş ve sağlam olarak görmektesiniz. Allah sizi çoğaltsın. Yolunuz, sesiniz, kalbiniz açık olsun! Okuyun, dinletin, ağlatın, Müslümanların kalblerini parlatın.'

"Bu büyük zattan Allah razı olsun.'

"Bu hikâyeyi yazmaktan maksadım, söylemek istediğimi gözler önünde canlandırmaktadır. Mazhar olduğum ilhama dayanarak ben derim ki..."[4]

***

Bediüzzaman Said Nursi, Bayezid Camiinde hafızların okuduğu Kur'ân'ları huzur ve huşû içinde dinlediğini Mektubat ve Lem'alar isimli eserlerinde çeşitli bahislerde ifade buyurmaktadır.

Bunlardan "Yirmi Altıncı Mektub"unda, "Bu risalenin telifinden on bir sene evvel, Ramazan-ı Şerifte İstanbul Bayezid Cami-i Şerifinde hafızları dinliyordum" diye Kur'ân'ın parlak hakikatlarını izah ve ispata başlarken, "Yirmi Altıncı Lem'a" da ise,

"ihtiyarlığın alâmeti olan beyaz kıllar saçıma düştüğü bir zamanda, gençliğin derin uykusunu daha ziyade kalınlaştıran Harb-i umûminin dağdağaları ve esaretimin keşmekeşlikleri ve sonra İstanbul'a geldiğim vakit, ehemmiyetli bir şan ve şeref vaziyeti, hattâ halifeden, şeyhülislâmdan, başkumandandan tut, tâ medrese talebelerine kadar haddimden çok ziyade bir hüsn-ü teveccüh ve iltifat gösterdikleri cihetle, gençlik sarhoşluğu ve o vaziyetin verdiği halet-i ruhiye, o uykuyu o derece kalınlaştırmıştı ki, adeta dünyayı daimî, kendimi ve lâyemutane dünyaya yapışmış bir vaziyet-i acibede görüyordum. İşte o zamanda İstanbul'un Bayezid Cami-i Mübarekine, Ramazan-ı Şerifte, ihlâslı hafızları dinlemeye gittim" diye anlatmaktadır.
----------------------------
[1]: Ne garip tecellidir ki, bu kadar âlim, bu kadar dürüst, bu derece mü'min ve bu nisbette din, millet ve vatana âşık olan bu zat, o tarihten bugüne kadar bu cennet yurtta ferah bir nefes alamadı. Hangi hükûmet iş başına geçti ise, ilk yumruğunu bu büyük başa vurdu. Fakat işte gördük ve iyice anlamış olduk ki o yumruklar o başa değil, parçalanmaz taşa vurulmuştur. Bediüzzaman hâlâ yaşıyor. Allah vücuduna sıhhat ve afiyet ihsan buyursun.

[2]: l908'de Ayasofya Camii Şerifinde okunan bir mevlidde Musullu meşhur âmâ Hafız Osman'ın okuduğu mevlid ile Bediüzzaman'ın kürsüde ayakta irad eylediği mev'ize şaheser idi.

[3]: İltifatın böylesine değer veririm.
[4]: Mevlid Nasıl Okunur ve Mevlidhanlar, Ali Rıza Sağman, İstanbul, l95l.

Ses Yok