Son Şahitler | Eskişehir Şâhitleri | 8
(1-9)

H.ÖMER BİÇER

 

l9l8'de Eskişehir'de doğdu. Eskişehir deki İstanbul Otelinin sahibidir.

 

"Hizmetinizi kabul ettim"

Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ'da bulunduğu sıralarda ismini duyardım.Ancak ben o zamanlar siyasetle fazlaca meşgul olduğumdan, fırsat bulup ziyaret edemedim.

"Onun âhirzamanda beklenen şahıs olup olmadığı hususunda tereddüdüm vardı. Bir gün, rüyamda kapı şiddetle vuruldu. Kapıyı açtığımda, başında sarığı ve sırtında cübbesi olduğu halde Üstad Hazretlerini gördüm. 'Buyurun Üstadım, buyurun efendim' dedim. İçeriye girdiler ve hemen duaya başladılar. Ben, 'Üstadım, şöyle sedire buyurun' dedim. O ise, 'Hayır ben buraya oturacağım' dedi ve âni bir hareketle bulunduğu yere oturdu.

"Uyandığımda kan-ter içiresinde sırıl sıklam idim. Aklım başıma geldi. Kendi kendime, 'Hey Ömer, sen koca Üstadı ziyarete gitmezsin. Ama o senin yanına gelir. Ayıp, utanmıyor musun?' dedim.

"Emirdağ'a iner inmez, doğru Mehmed Çalışkan'ın evine gittim. Bana yakın alâka gösterdiler. Ceylân Çalışkan, Üstadı ziyaret edebilmem için müsaade istemeye gitti. Döndüğünde, Üstadın o gün çok işi olduğunu ve ziyarete kabul edemeyeceğini söyledi. Çok üzülmüştüm.

"Ertesi gün Çalışkanlar hanedanından birisi vefat etmişti. Hep beraber kabristanda idi. Ceylân koşarak geldi.

"Baba baba!"

"Ne var, Ceylân?"

"Üstadımız Eskişehir'e gidiyor. Ömer Ağabey Eskişehir yoluna inerse, Üstadımızı görebilir."

"Hemen koşarak yola indik ve beklemeye başladık. Geriden taksi görünmüştü. Ben elimdeki fötr şapkayı nereye saklayacağım endişesiyle kıvırıp dururken Ceylân seslendi:

"Eğer araba durursa Üstadın yanına varırsın. Yoksa yolun ortasında durma!"

"Araba tam önümüzde durdu. Ben heyecanla koşarak Üstadın elini öptüm. O da benim başımı okşayarak 'Kabul ettim' dedi. Artık dünyalar benim olmuştu. Bu arada Ceylân söze karıştı:

"Üstadım, Ömer Ağabey, Dahiliye Vekâletine sizin hakkınızda, polislerin mâni olduğu hususunu duyurmak için bir arzuhal ile giden ağabeyimizdir."

"Bunun üzerine Üstad, 'Kardeşim, sizin bu hizmetinizi Risale-i Nur'a bir sene ihlâsla yapılmış hizmet olarak kabul ediyorum' dedi.

"Sanki dünyalar bana bağışlanmıştı. O mütevazi hizmetim, bir sene ihlâsla yapılmış hizmet şeklinde kabul edilmişti. O sevinçle memleketime döndüm. Kendimi Nur hizmetine vermiştim. Durmadan yazıyor, okuyor ve anlatıyordum.

 

"Risale-i Nur'ların resmen neşri düşünülüyordu"

"Bir gün Tahirî Mutlu ve Rüştü Çakın Eskişehir'e geldiler. Ankara'ya gideceklerdi. O sıralarda, hükümetin Risale-i Nur'u resmen neşredeceği; Adnan Menderes, Celâl Yardımcısı ve Tevkif İleri'nin bu hizmete yardımcı olacakları söyleniyordu.

"Âtıf Ural ve Isparta neb'usu Tahsin Tola'nın bu hizmetle Ankara'da bizzat alâkadar oldukları belirtiliyordu.

"Ankara'ya gittiğimde, Mustafa Türkmenoğlu ile beraber Demokrat Parti Genel Merkezine gittik. Genel Sekreter Halil İbrahim Beye Lem'alar'ı verdik."Lem'alar'ı memnuniyetle kabul eden Halil İbrahim bey, 'Bu eseri çoluk çocuğumla okuyacağım ve okutacağım' dedi ve ilave etti: 'Size Risale-i Nur'ların basılmasına altı ton kâğıt tahsis ettik. onu alın.'

"Bilindiği gibi, malum kimselerin mümânaatıyla bu hizmet tahakkuk edemedi.

 

Adnan Menderes'i karşılama

"Üstad Eskişehir'de bir eve yerleşmek istediğini ifade etmişti. O sıralarda Başvekil Adnan Menderes de İngiltere'de bir uçak kazası geçirmişti. Menderes'in İngiltere'den gelip, Eskişehir yoluyla Ankara'ya geçeceği haberi geldi. O akşam Âtıf, Şuayb, Mehmed Çalışkan ve ben, manifaturacı Halil İbrahim Deliceli'nin evinde kalmıştık. Üstad Hazretleri de geceyi saatçı Muhiddin'in ağabeyi Şükrü Yürüten'in evinde geçiriyordu. Yatsıdan sonra kimseyi kabul etmediği için ziyaretine gidemedik.,

"Ertesi  sabah Adnan Menderes'i karşılamak maksadıyla istasyona gittik. Baktık ki, Ceylân da Üstadın arabasıyla orada idi. Ceylân'ın kendi başına hareket etmesi mümkün değildi. Üstad Hazretleri kendisini temsilen Adnan Menderes'i karşılamaya onu göndermişti.

"Nur talebeleri nâmına Adnan Beye geçmiş olsun makamında bir ziyarette bulunmak istedik. Abdülvahid Tabakçı ile birlikte gittiğimizde, özel kalem müdürü Ahmet Salih Korur bizi karşıladı ve Adnan Beyin istirahat ettiğini, rahatsız etmenin uygun olmayacağını ve selâmlarımızı ve âfiyet temennilerimizi kendisine ulaştıracağını söyledi.

 

"Üstad Abdülvahid Tabakçı'nın evinde kalıyordu"

"Üstadın Şükrü Yürüten'in evinde kalmasından sonra anladık ki, o gerçekten münasip bir evde kalmak istiyor. Hemen ev aramaya başladık. Bu arada Abdülvahid Tabakçı, 'Ben evimin ikinci katını Üstada tahsis ederim. Ücret falan da istemem. Eğer kendi rızaları varsa, lütfen aracı olun' dedi.

"Hüsnü Bayram ve Mustafa Acet vasıtasıyla, Üstad Hazretlerinin razı olduğunu öğrendik. Eve yerleşen Üstadın Abdülvahid Tabakçı'ya birkaç altın lira verip, 'Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye âzalığından kalan paramdan veriyorum' dediğini duymuştuk.

"Üstadın müteaddit defalar, bu ev için 'Benim evimdir' dediğini duyduk. Orada kaldığı süre içinde kendilerine su getirerek, sobasını yakarak hizmet etmeye çalıştım.

 

Eskişehir zelzelesi

"Üstad son zamanlarda, Kanlıpınar sırtlarına kadar gelir, oradan geri dönerdi. Bunun sebebini, bilâhare meydana gelen Eskişehir zelzelesine bağlıyoruz.

"Bir akşam Halil Deliceli'nin evinde toplanmış, çaylarımızı içip risale okuyacaktık. Birden zelzele başladı ve ortalık toz duman oldu. Bir gün sonra Üstad Hazretleri Eskişehir'e gelmiş ve şöyle demişti:

"Erzincan zelzelesinden daha büyük idi. Fakat mânevî bir el zelzeleye mâni oldu. Elhamdüllilah, fazla bir zayiat olmadı."

 

"Üstadı son ziyaretim"

"Üstadın yanına gittiğimde evin polisler tarafından sarılmış olduğunu gördüm. Polisler kendisinin Eskişehir'e uğramamasını ve Emirdağ yoluyla gitmesini istiyorlardı. Üstada yapılan bu keyfi muameleyi anlatıp, mâni olunmasını temin maksadıyla Ankara'ya gittik. Hasan Polatkan ve diğer meb'uslara durumu bildirecektik. Ancak Hasan Polatkan'ın meclis konuşması dolayısıyla görüşmemiz mümkün olmadı. Halil Akyüz gibi meb'uslarla görüşüp, meseleyi aktardık.

 

"Benimle görüşeceğinize Risale-i Nur okuyun"

"Üstadı vefatına yakın zamanlarda pek ziyaret edemedim. Rahatsız etmemem mülâhazası ve biraz da benim çekingenliğimle görüşmemiz kabil olmadı. Zaten kendileri sık sık 'Benille görüşeceğinize Risale-i Nur'u okuyun. Benimle görüşmekten on derece daha fazla fayda temin eder' derdi.

"Yıldız Otelinde kaldığı sıralarda Hacı Şuayb Efendi üstadı ziyarete gitmiş. Üstad kendisine, 'Gel kardaşım, duydum ki memuriyete girmişsin, iyi etmemişsin' demiş.

"O sıralar 1957 seçimleri yaklaşmıştı. Hacı Şuayb Efendi encümen âzası olmuştu. Üstad bunu münasip görmemişti. Şuayb Efendi Üstada şöyle der: 'Efendim, siz ve Risale-i Nur bizi siyasetten kat'iyetle menediyor. Peki, siyâsî sahada ne yapacağız?"

"Üstad, 'Kardaşım, Halk Parti dine karşıdır. Demokrat da lâkayd. Fakat Halk partisi kolu keser, Demokrat Partisi ise parmağı. Kolun gitmesini önlemek için, parmağın gitmesine razı olacağız' buyurur.

 

Üstadın vefatının tesiri

"Üstadımızın vefatı, bende çok hazin bir tesir bırakmıştı. Gazetelerde acı haberi görünce, bir türlü inanamadım. Hemenmkardeşlerin yanına gittim, sordum. Üzgün üzgün 'Evet!' dediler. Dünya başıma yıkılmıştı. Akşama doğru da Urfa'dan acı haberle dolu telgraf geldi. Şükrü Yürüten, Abdülvahid Tabakçı, Hacı Şuayb cenaze merasimine gittiler. Neylersin, mukadder âkıbet.... Allah ondan ebeden razı olsun."

Ömer Biçer 23 Mart tarihli hatıra defterinde, Üstadın vefatıyla ilgili olarak şu cümleleri kaydetmişti:

" 23-25 Mart 1960

"25 Ramazan-ı Şerif âlem-i islâmın biricik nuru, Hz. Üstad arefenin sinesine kendisini vermek tecellisi ile alakâdar idi. Son demlerini yaşıyordu. Saatler geçiyor; yanında Zübeyir, Bayram, Hüsnü ve Abdullah kardeşler nöbetle Üstada hizmet ediyorlar. O koca varlığı kaybetmeye hiç razı olamıyorlar. Kıymetli Üstad son vedâ nefeslerini alıyor. İşte, gece de durmadan geçiyor. Saat 3 oluyor. Kardeşler sahur yemeğinde, nöbet Bayram Kardeşe gelmiş. Boynuna sarılıp emaneti Hakk'a teslim ediyor. Zavallı Bayram kardeş 'Üstad rahatlaştı' diye, tam 6 saat uyuyor diye kıyamıyorlar. Ve ancak saat 9'da vefatı anlaşılıyor."

Ses Yok