Son Şahitler | Emirdağ Şâhitleri(II) | 36
(1-75)

MUSTAFA EKMEKÇİ

 

1940'da Çankırı'nın Ilgaz kazasında doğdu. Müteaddit defalar Bediüzzaman'ı ziyaret etti.

 

"Üstadı ziyarete meşveretle karar veriliyordu"

"1954 senesinde İstanbul'a gelmiştim. Maksadım hafızlığımı tamamlamaktı. Önceleri biraz hafızlığa çalışmış, ancak tamamlayamamıştım. Rüstempaşa Camii imamından ders almaya başladım. Bu arada geçimimi temin etmek için de bir işte çalışmam gerekiyordu. Cami cemaatından bazılarına bu arzumu söylemiştim.

"O sırada Abdurrahman Tan ile tanıştım. Meğer o da dindar bir işçi arıyormuş. Derken onun dükkânında çalışmaya başladım. Abdurrahman Ağabey bana, Üstadı ve Risale-i Nur'u anlattı. Elime ilk aldığım eser, teksir ile yazılmış Küçük Sözler idi. Bu kitabı fırsat buldukça okuyor ve okuyunca da büyük manevî haz ve lezzet alıyordum.

"Bir müddet sonra Abdurrahman Tan, Süleymaniye Kirazlı Mescid Sokağında bir bina satın aldı ve bir katını hizmete tahsis etti. Ben oradaki derslere fırsat buldukça devam ediyor, Risale-i Nur'ları okuyordum.

"Üstadı görme arzum günden güne artıyordu. Ancak o zaman Üstadı ziyaret, meşveretle oluyordu. Gitmek isteyenler sıraya konuluyor, sırası gelince gidiyordu. Gidenlerin  çoğu da vazife icabı gidiyordu. Her isteyenin, istediği an Üstadı ziyaret etmesi mümkün değildi. Zaten Üstad da, sebepsiz yere kendisini ziyaret edenlere kızardı.

 

"Gençler ancak Risale-i Nurla imanlarını muhafaza edebilirler"

"Ziyaret sırası bana geldiğinde Eskişehir'e kadar trenle gittim. Emirdağ otobüsü Yıldız Otelinin yanından kalkıyordu. Otobüse oradan binmiştim. Meğer, benim oradan geçtiğim esnada, Üstad da orada imiş. Emirdağ'a vardığımda, doğruca Mehmet Çalışkan Amcanın dükkânına gittim. Üstadın Eskişehir'de olduğunu ve akşama döneceğini söylediler. Beni dükkâna yakın bir otele yerleştirdiler.

"Akşama doğru Üstad geldi. O gece otelde nasıl sabahladığımı bilemiyorum. Sanıyorum, bir saat bile uyumamıştım. O zaman Mustafa Acet Emirdağ'da imamdı. Sabah namazından sonra gelip beni alacak ve Üstada götürecekti. Fakat ben sabredip onu bekleyemedim. Çarşıda birkaç tur attıktan sonra Üstadın evinin zilini çaldım. Kapıyı Zübeyir Ağabey açtı. Ciddî, vakur ve temiz bir görünüşü vardı. Nereden geldiğimi sordu. 'İstanbul' deyince bir dakika beklememi söyledi ve kapıyı kapayıp içeriye girdi. Biraz sonra 'Buyurun, kardeşim' diyerek beni içeri aldı.

"Üstadın yanına girdik. Müberek ellerini öpüp oturdum. Üstad yatağı üzerinde oturuyordu. İfade edemeyeceğim kadar mes'ud ve huzurlu bir an yaşıyordum. Üstad ismimi, memleketetimi ve nereden geldiğimi sordu. Memlekitimin Ilgaz olduğunu söyleyince Üstad, 'Tanımıyorum' dedi. Zübeyir Ağabey her ne kadar tarif ettiyse de, Üstad tanımadığını söylüyordu.

"Sonra anne ve babamı sordu ve şöyle dedi: 'Seni talebeliğe kabul ediyorum. Onlara mektup yaz, bana dua etsinler. Ben de sabah namazlarında onlara dua edeceğim.' Üstad daha sonra, 'Yazın var mı?'  diye sordu. Cevaben yazabildiğimi söyleyince şöyle buyurdu:

"Bu zamanda gençler Risale-i Nur'a çok muhtaçtırlar. Bilhassa İstanbul gibi yerlerde gençler, ancak Risale-i Nur ile imanlarını muhafaza edebilirler.'

"Ne zaman geldiğimi sordu. Ben de, 'Dün siz Eskişehir'de iken geldim' diye cevap verdim. Bana yol parası vermek için, içinde bozuk paralar olan bir küçük torba çıkardı. Fakat ben kabul etmedim. 'Madem dün ben Eskişehir'de iken siz buraya gelmişsiniz. Eskişehir'den bu tarafa yol masrafınızı vereceğim' diye ısrar etti. Ben de almamak üzere ısrar edince, torbayı çıkardığı yere koydu.

"Üstad bana hitaben, 'Seni biraz daha yanımda tutardım, ama benim yakında mahkemem var' dedi. Ben, yanlarında daha fazla kalabileceğimi zannediyordum. O esnada Zübeyir Ağabey, 'Üstadım, araba kalkıyor' dedi. Hemen Zübeyir Ağabeyle birlikte arabaya doğru yürüdük. Tam kalkacağı sırada arabayı yakaladık. Ancak bir kişilik yer vardı. Bindim, tam hareket edeceği sırad, şu anda ismini hatırlayamadığım bir genç koşa koşa geldi ve bana Üstadın şu cümlelerini nakletti: 'Ben şimdi Ilgaz'ı tanıdım. Ilgaz'da çok talebem vardır.'

"Hikmetini bilemediğim bu sözler karşısında çok şaşırmıştım. İstanbul'a gelinceye kadar, Üstadı ziyaret etmenin verdiği sürûr ve heyecanı yaşadım.

 

"Risale-i Nuru okusanız yüz istifadeniz olur"

"Üstadı ikinci ziyaretim 1958 senesinnin yaz mevsiminde oldu. İstanbul'dan Halil Yürür'le birlikte trenle yola çıktık. Üstad o zaman Isparta'da idi. Isparta'da Rüştü Çakın Ağabeyin dükkânına gittik. Bayram Ağabey bizi alıp Üstadın yanına götürdü. Önce Tahirî, Mustafa Sungur, Zübeyir, Bayram ve Ceylân Ağabeylerin kaldığı odada bir müddet sohbet ettikten sonra Üstad bizi çağırdı.

"Üstadın yanına vardığımızda çok hiddetliydi. Bize şöyle hitap etti: 'Niye şahsımı ziyarete geliyorsunuz? Benim yerime Risale-i Nur'u okuyunuz. Beni görünce bir istifadeniz oluyorsa, Risale-i Nur'u okursanız yüz istifadeniz olur.'

"Önceki ziyaretimizde olduğu gibi, yine anne ve babamızı sordu. 'Valideyniniz sizi Risale-i Nur'a vermiş' dedi. İstanbul'a dönünce de, Gönenli Mehmed Efendi, Sinan Omur ve Mücellit Halil'e selâmlarını iletmemizi söyledi.

 

"Seni dershaneye vekil ediyorum"

"Üçüncü ziyaretim 1959 senesinde olmuştu. Süleymaniye dershanesinin sahibi merhum Abdurrahman Tan ile beraber gitmiştik. Yanımızda da o zaman matbaada yeni tab edilmilş olan Hanımlar Rehberi vardı.

"Isparta'ya ulaştığımızda, hamamda bir boy abdesti aldıktan sonra Üstadın ziyaretine gitmek üzere Abdurrahman Ağabey ile anlaştık ve doğruca hamama gittik. Ancak tam soyunduğumuz sırada birisi gelerek,  hamamcıdan İstanbul'dan gelenleri sordu. O da bizi gösterdi. Gelen zât, 'Üstad sizi bekliyor, hemen gidelim' dedi. Abdest filân almadan Üstadın kaldığı eve gittik.

"Orada bulunan ağabeyler, 'Kardeşim, Üstad sizi bekliyordu. Siz gecikince de namaza durdu' dediler. Namazı dâima vaktinde kılan üstad, o gün bizim için birkaç dakika tehir etmişti.

"Ağabeyler, 'Siz de hemen namazınızı kılın ki, Üstad çağırınca hemen giresiniz' dediler. Biz namazımızı kıldıktan sonra, bir hayli de sohbet ettik. Üstadın namazdan sonra tesbihatı ve virdleri uzun zaman almıştı.

"Üstad namazını ve tesbihatını bitirdikten sonra bizi çağırdı. Elini öpüp oturduk. Tekrar ismimizi ve memleketimizi sordu. Bana dönerek, 'Seni dershaneye vekil ediyorum' dedi. Abdurrahman Tan'a da, 'Seni hanımlara vekil ediyorum' dedi.

"Üstadın vefatından sonra merhum Abdurrahman Tan bir minibüs aldı ve onunla hanım kardeşlerimizi derslere götürüp getirmeye başladı. Allah, Üstaddan ve Abdurrahman Ağabeyden razı olsun ve gani gani rahmet eylesin.

Ses Yok