Son Şahitler | Isparta Şâhitleri(II) | 32
(1-47)

RAHMİ ERDEM

 

1938'de Konya'nın Bozkır ilçesinde dünyaya geldi. Bir müddet Yeni Asya gazetesinin Genel Yayın Müdürlüğünde bulundu.

 

"Hayatımda büyük bir çığır"

"Aziz ve necib Üstadımıza şu bedbaht ve karanlık asırda tebaiyet, muhakkak ki, şereflerin en büyüğüdür. Bütün mesele sadakat ve ona lâyık olabilmektir. Cenab-ı Hak cümlemizi daim etsin, âmin.

"Dindar bir ailenin çocuğuyum. 1952 yılında ortaokul talebesi iken kazamızın küçük kitabevinin vitrininde Eşref Edip'in Bediüzzaman Said Nur ve Nurculuk adlı kitabında gördüğüm o kapak resmi bana tesir etmiş, amcama o kitabı aldırmıştım.

yılında Diyarbakır'da vatanî vazifesini yapan ve hafız-ı Kur'ân olan dayım Risale-i Nur'ların Kur'ân hattı nüshalarını alıp getirmiş, köyde bana okutmuş, epey malûmat edinmiştim. Dayımın teşviki ile Risale-i Nur'lara bağlanmış, bütün arzumla bu eserlerin yeni harflerle tab'ını bekler olmuştum.

"Nihayet 1956 yılında dayım bana Sözler'ın ilk baskısını, Adana Ziraat Meslek Lisesine gönderdi. Hayatımda büyük bir çığır açan Kur'ânî hizmet devri böylece başlamış oldu.

"O âna kadar ailemden aldığım taklidî iman dersleri şuura ve tahkike kalbolmuş, İlahî kulluk vazifesini, zevk ve şevkle ifa etmeye başlamıştım.

 

"Üstadı ziyaretim"

"1958 yılında mektepten mezun olunca ziraat teşkilâtına intisap ederek staj hizmetini ifa ederken Hazret-i Üstadı ziyaret etmek, mübarek elini öpmek hasret ve iştiyakı ile Isparta'ya gittim.

"Zaten aynı sene mekteple beraber gittiğimiz bu tetkik gezisinde Eskişehir'de saatçi Şükrü Yürüten'in dükkânına uğradığımda, beş dakika evvel Üstadımızın gelip gittiğini duyduğum zaman çok üzülmüş, hasret ve  iştiyakımı ziyadelemişti.

"Ahmet Gümüş Konya'dan beni trene bindirdiği zaman çok heyecanlı idim.

"Isparta'ya varınca otele indim. Otelin sahibi eski Nur talebelerinden merhum Nuri Benli, bana Hz. Üstadın bir aydır Barla'da olduğunu, bu yüzden otelin ziyaretçilerle dolu olduğunu söyleyince çok üzülmüştüm.

"Her ihtimale binaen oğlu Osman ile beni Hz. Üstadın evine gönderdi. Yoldaki küçük çocuklar kemal-i saffet ve samimiyetle, 'Hocaefendimize mi gidiyorsunuz? Gelin, sizi evine götürelim' sözleri tatlı bir hayal olarak hâlâ hafızamdadır.

"Biz Hz. Üstadın evine vasıl olmuştuk ki, kapıyı çaldık; merhum Tahirî Mutlu Ağabey kapıyı açtı. O anda Üstadımız arabasıyla evin önüne geldiler. Hürmetle ellerinden öptük. Yanında merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabey ile Mustafa Sungur Ağabey vardı. Çok heyecanlanmış ve titremeye başlamıştım. Yüzüne bakmak istedim. Bakamadım. Bana önce yaşımı sordum. 18 yaşında olduğumu söyledim. Mübarek elleri ile başımı sıvazladı. Herhalde o anda yaşımdan daha küçük görünüyordum.

 

"Sen Nuri Benli'nin oğlu musun?"

"Konya'dan yalnız Ahmet Gümüş'ü sordu. Ahmet Gümüş o sırada İmam Hatip Okulunda okumasına rağmen, büyük bir mağduriyet içinde, sırf imanî hizmetlerinden dolayı mektep mektep sürgüne gönderilen mazlum ve mağdur bir Kur'ân talebesi idi ve Üstadımızın alâkasını da fedakârlığı nisbetinde çekiyordu.

"Üstadımız bana hasta olduğunu, yoksa bir ay yanında alıkoymak istediğini söyleyince, heyecanım son noktasına varmıştı. Artık ne söylediğini anlayamamıştım.

"Otelci Nuri Benli Ağabeyin oğluna kim olduğunu sordu. O da Nurii Benli'nin oğlu olduğunu söyleyince Hz. Üstad, 'Acaip, sen bizim Nuri Benli'nin oğlu musun?' dediği zaman çok şaşırmıştım. Buradaki inceliği sonradan öğrendim. Büyük bir vecd ve istiğrak içinde kendimden geçmiş bir şekilde otele döndüm. Otelin terasında oturmuş, düşünüyordum. Ağzı alkol kokan bir adam yanıma yaklaştı sordu: 'Hocaefendiyi mi görmeye geldin?' 'Evet' deyince, 'Ben üç defa elini öptüm, ama adam olamadım' deyip ağlamaya başladı. Bu hale çok duygulanmıştım ki, birden heybetli bakışı, kartal kaşları, gür bıyıkları ve bütün insanlardan farklı görünüşü ile hemen dikkatimi, alâkamı, muhabbetimi celb ve cezbeden rahmetli Zübeyir Gündüzalp yanıma geldi.

"Ziyaretin hemen arkasından otele kadar gelmesi, hususî alakasının neticesi idi. Benimle yarım saat kadar konuştu. Fevkalâde edip ve beliğ bir ifade ile beni âdeta büyüleyen Zübeyir Ağabey, ileride kudsî Kur'ânî hizmetimizde, bize bütün hayatımızda rehber bir şahsiyet olarak gönlümüzde taht kurmuştur. Allah makamını cennet etsin

 

"Çorlu'da bizim Küçük Rahmi"

"Ziyaret dönüşü Konya'ya geldim. Bir sene sonra vatanî vazifemizi ifa etmek için Çorlu'ya gitmiş, çok büyük bir şevk içinde hizmetimize devam ediyorduk. O sıra alayda bir hadise olmuş, rahatsız edilmiştim. Ispartalı bir er izne ayrılacağını söyleyerek vedalaşmaya geldi. Ben, Üstadımıza hürmet ve selâmlarımı götürmesini söylemiştim.

"O erin izin dönüşünde o hadiseden zararsız kurtulmuştum. Üstad Hazretlerinin kapısından içeri girince daha birşey konuşmadan, 'Hoş geldin kardeşim, Çorlu'da bizim küçük Rahmi ne yapıyor?' demiş, bir âyet-i kerime okuyarak meâlini bana söylemesini emretmiş. O zât hafız olduğu için bana şifahen nakletti, ama not almayı ihmal ettim. Fakat mânâ itibarıyla, hadisemizle vech-i irtibatı vardı. Lâyık olmadığımız halde, manevî himmet ve feyzinin üstümüzde devam ettiğinin delilleri idi. Hâzâ min fadli Rabbî...

"1960 yılının başında İstanbul'a bir Cumartesi günü izne geldiğimiz zaman, bütün gazetelerin manşetleri Hz. Üstadın İstanbul'a teşrifini haber veriyorlardı.

"Piyer Loti Oteline geldiğimiz zaman otel lobisi ve önündeki meydan mahşerî bir kalabalık içindeydi. İstanbul çalkalanmaya devam ediyor, zamanın Valisi Ethem Yetkiner gazetelere beyanat vererek memlekette seyahet hürriyeti olduğunu söylüyor, muarızlara cevap veriyordu.

"Hz. Üstadın ikamet ettiği odanın yanında bir oda ayırtmıştım. O gün akşamı beklerken âni bir kararla Ankara'ya gitmeye karar vermişti. Otel odasından arabasına kadar refaket etmiş, son defa o aziz Üstadı o zaman görmüştüm. Üstad, şefkat-i İslâmiyenin zirvesinde idi. Kendisini rahatsız etmeye çalışan  güruha, 'Ben size dua ediyorum. Siz de bana dua ediniz' sözlerini duya duya arabasına bindirmiş, gözyaşları içinde uğurlamıştık.

"Ebedî istirahatgâhına gitmek üzere Urfa yolculuğuna hazırlandığı günlerdi. Bizleri şaşkına çeviren, inanamayacağımız, ihata edemeyeceğimiz bir vefat haberini duyacağımız günler sayılı idi.

"Hayatımızın ondan sonraki bölümü aziz Üstadımızın doğup büyüdüğü, ilk tahsilini yaptığı mübarek  Doğu Anadoluda geçmiş, Cenab-ı Hak kemal-i keremi ile irademiz dışında kudsî bir hizmette istihdam ederek lûtuf ve merhametini göstermişti."

Ses Yok