MUSTAFA GÜL
"İlk ziyaretim Medrese-i Yusufiyede oldu"
Bir hakikat kahramanı olan Mustafa Gül Ağabeyimiz yıllarca evinde Nur ve gül kâtipliği yapmıştı.
Yazdığı Nur Risalelerinde, hep Nur Üstadın dualarını okuyorduk. On dokuzuncu yüzyılın son yılında Sav'da dünyaya gelen bu bahtiyar Nur kâtibi yine doğduğu köyde, 1985 yılının Kasım ayında ebediyete kavuşmuştu.
Kendilerini son ziyaretlerimde aziz hatıralarını bana şöyle anlatıryordu:
"Üstad Bediüzzaman'ı daha önceleri manen tanırdım. Daha sonraları ise maddeten gördüm ve tanıyarak feyizyab oldum. 1942 yılının sonlarında, Kastamonu'nun hapsedilerek getirilip, Isparta Hapishanesine konulmuştu. Kendisi herşeyi güzel görüp, güzel gösterdiğinden, hapishaneye Medrese-i Yusufiye diyordu. İşte benim de ilk ziyaretim bu Yusufiye Medresesinde olmuştu.
"Masum Nur talebelerini Denizli Hapsinde toplamışlardı. Bu hapishaneye bizim Sav köyünden de on beş kişiyi alıp götürdüler.
"Üstada, yazdığımız kitapları ve Isparta gülleri götürmüştüm. Hapishanenin penceresinden bizlere yaptığı iltifatlar, hayatımın en mesut hatırası oldu. Bana oradan 'Sav'dan mı geldin?' diye soruyordu. Ben de 'Evet Üstadım, Sav'dan geldim' diye cevap vermiştim. O zaman benim kardeşim Ali Gül de Üstadla birlikte Denizli Hapishanesinde verilecek beraatin kararını bekliyordu. Bu bekleyiş tam dokuz ay sürdü. Sonunda suçlu olmadıklarını anladıklarından Nur Üstadı ve Nur talebelerini serbest bırakıp, beraat ettirdiler.
"Yarım asırdır, hep Nur Üstadın himmetleriyle ve feyizleriyle yaşadım.
"Denizli Hapsinde Kuleönülü bir jandarma vardı. Bu jandarmanın eliyle Üstadımıza vereceklerimizi gayet rahat verip gönderirdik. Bu jandarmayla Isparta'nın gül yağını ve Sav'da yazılan risaleri Üstada ulaştırdık.
"Asılsız ver telâş ve bir korkuyla evimizdeki küçük notlarımızı bile sanki devletı yıkacağız gibi toparlayarak, ellerimizi bağlarlar, bizleri kamyonlara doldurur, götürürlerdi. Sonunda hep beraat ederek tekrar yuvamıza dönerdik.
"Hizmetimiz esnasında Üstad bizlere çok iltifat eder, dualar eder, çok teşvik ederdi. Mesnevî'i Nuriye mecmuasının sonundaki yazıyı Ceylân Çalışkan yazmıştı. Üstad bize iltifat olarak, benimle Tahirî Mutlu'nun isimlerini yazmıştı. Nur'larda isim, resim değil, hizmetler ve ihlâs ehemmiyetlidir."
Üstadın mektubu
Şualar, Mesnevî-i Nuriye ve Emirdağ Lahikası gibi eserlerde imzası bahsi bulunan, ismi gibi kendisi de sanki bir gül olan merhum Mustafa Gül'ü, Nur Üstad bir Nur mektubunda şöyle ifade etmektedir:
"Aziz sıddık kardeşlerim!
"Ben size bugün mektup yazacaktım. Ziyade rahatsızlığım sebebiyle telâşta iken, aynı dakikada Mustafa Gül ve İbrahim Gül geldiler. Hem bana ilâç, hem tesellî, hem büyük sevince vesile olduklarından, o iki mübarek kardeşimi benim vekillerim ve bir mektup olarak size gönderiyorum. Onlar birer Said olarak benim bedelime sizi ziyaret ve tebrik edip, sair şeylerimi de size beyan etsinler."
Beraat kararı
Isparta Sav köyünün Nur kâtiplerinden Mustafa Gül'ün, otuz yıl önce Türk adliyesinde aldığı bir mahkeme kararı:
T.C
Isparta C. Müddeiumumîliği
Sayı: 954-311
Esas:
Karar: Takipsizlik kararı
"Laikliğe aykırı olarak devletin içtimaî, iktisadi, siyasi ve hukukî temel nizamlarını dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla bir kısım şahıslar tarafından tesis ve teşkil eden, Nurcular cemiyetine girmekten maznun, Sav köyünden Ahmed oğlu 1915 doğumlu Mustafa Gül hakkında memuriyetimizce cemiyetin faaliyet merkezi Isparta olması bakımından topluca yapılan hazırlık tahkikat sonunda:
"Maznun gösterilenlerin Said Nursi'nin liderliği altında Nurcular ve Nur talebeleri adı altında tesis ve teşkil edilen gizli cemiyete girdikleri ve girmek için başkalarına yol gösterdikleri anlaşılmış ve her ne kadar bir kısım maznunların evlerinde ve iş yerlerinde usûlûne tevkifan yapılan aramalarda Said Nursî'ye ait eserler bulunmuşsa da maznunlardan bir kısmının aksi sabit olmayan müdafaaları veçhile bu eserleri merak saikasıyla okumak için tedarik ettikleri, bir kısım eserlerin de Nurcular tarafından kendilerinin mâlumatı haricinde maznunlardan bazılarının gösterildiği sabit olmuş ve yukarıda isimleri yazılı şahıslardan hiçbirinin faal bir durumu tesbit edilmemiştir. Maznun gösterilen umumiyet itibariyle müdafaalarında Nurculuk diye bir cemiyet tanımadıklarını, Said Nursî'yi ancak büyük bir İslâm âlimi tanıdıklarını, fakat hiçbir şekilde ve bir maksat tahtında münasebet tesis etmediklerini, Nurcular adı altında gizli bir cemiyetin varlığından bile haberdar olmadıklarını, Risale-i Nur'ları Kur'ân'ın bir tefsiri olduğu için sevip okuduklarını beyan etmişler.
"Netice itibariyle suçlulukları hiçbir veçhile sabit olmayan ve haklarında mahkemeye sevklerinde yeter derecede bir delil bulunmayan, maznun gösterilenler hakkında C.M.U.K. 163 ve 164'üncü maddeleri gereğince takibat icrasına mahal olmadığına, kararın birer suretinin maznun sıfatıyla ifadesi alınmış bulunanlara tebliğine ve bunlardan zaptedilen, hakkında selâhiyetli mercie verilmiş bir müsadere kararı mevcut olmayan ve suç delilleri bulunmayan kitap ve vesairenin sahiplerine iadesine 22 Mayıs 1954 Cumartesi günü kabil-i itiraz olmak üzere karar verildi. 22.5.1954"
Cumhuriyet Müddeiumumi
Rabi Aktürk
İmza resmî mühür