Maatteessüf bunu kemal-i telâş ve teessüfle ihtar ediyorum ki: Meselâ bir âlim-i zîtehevvür ki, sıfat-ı ilim kendini fesad ve fenalıktan men’etmiş iken, daima onun sıfat-ı tehevvüründen vücuda gelen fesad ve fenalığın zikri vaktinde, onu âlimlikle yâdetmek ve sıfat-ı ilme ilişmek, nasıl ilme husumet ve adaveti îma eder. Kezalik Şeriat-ı Mutahharanın ve ittihad-ı Muhammedînin ism-i mukaddesi ki; fırkaların ağraz-ı şahsiye ve hilaf-ı Şeriat ile ektikleri tohum-u fesadı, bir milyon fişenk havaya atıldığı ve umum siyaset ve asayiş efrad elinde kaldığı ve ortalık anarşist gibi olduğu halde, o müdhiş fırtına mu’cize-i şeriatla kansız, hafif geçtiği halde, o mübarek nam ile, o müdhiş fesadı binden bir dereceye indirmekle beraber; daima o ismi garaz sahiblerine siper göstermek, pek büyük ve tehlikeli bir noktaya, belki ukde-i hayatiyeye ilişmektir ki; dehşetinden her bir vicdan-ı selim titriyor, dağdâr-ı teessüf oluyor.
Süreyya’yı süpürge yapmağa, üfürmekle Şems’i söndürmeğe ihtimal veren; belâhetini ilân eder. Meselâ: Ağrı Dağı ile Sübhan Dağı, ikisini tartacak dehşetli bir terazinin