birer kefesine konulsalar ve cevv-i semada Zühal’de duran bir melek de o terazinin ucunu tutsa, Ağrı Dağı üzerine bir dirhem ilâve olunsa; Sübhan Dağı âsumana, Ağrı Dağı zemine geldiğini görenlerden fikri kısa olanlar, kıymet ve sıkleti, tamamen o ilâveye verecekler.
İşte haysiyet-i askeriye ve hamiyet-i İslâmiye ve Şeriat-ı Muhammediye, o cesîm dağlara benzer. Esbâb-ı hâriciye, bir dirhem kıymetindedir. Bu kıymetsiz esbabı esas tutmak, insaniyetin ve İslâmiyetin kıymetini bilmemek ve tenzil etmektir.
Hakkın hatırını kırmayacağım, hakikatı söyleyeceğim. Zira hakkın hatırı âlîdir, hiçbir hatıra feda edilmez. Kimin hatırı kırılırsa kırılsın, yalnız hak sağ olsun. Şöyle ki:
"Otuzbir Mart" Hâdisesi denilen o sâika ve müdhiş fırtına, esbab-ı adîde tahtında öyle bir istidad-ı tabiîyi müheyya etmişti ki; neticesi herc ü merc olduğu halde, min-indillâh ehl-i kıyamın lisanına daima mu’cizesini gösteren ism-i Şeriat geldi. O fırtınayı gayet hafif geçirdiğinden, Nisanın nısfından sonraki