Öyle de, Küre-i Arz denilen yüz binler başlı, her başında yüz binler mükemmel fabrika bulunan bu seyyar makine-i Rabbânîye, ne derece bu insan fabrikasından büyükse, mükemmelse, o derecede okuduğunuz fenn-i makine mikyasiyle Küre-i Arzın ustasını ve sâhibini bildirir ve tanıttırır.
Hem meselâ: nasılki gâyet mükemmel bin bir çeşit erzak etrafından celbedip içinde muntazaman istif ve ihzâr edilmiş depo ve iâşe anbarı ve dükkân, şeksiz bir fevkalâde iâşe ve erzak mâlikini ve sâhibini ve me’murunu bildirir.
Öyle de, bir senede yirmi dört bin senelik bir dâirede muntazaman seyahat eden ve yüz binler ve ayrı ayrı erzak isteyen tâifeleri içine alan ve seyahatiyle mevsimlere uğrayıp, baharı bir büyük vagon gibi, binler ayrı ayrı taamlarla doldurarak, kışta erzakı tükenen biçâre zîhayatlara getiren ve Küre-i Arz denilen bu Rahmanî iâşe anbarı ve bu sefine-i Sübhaniye ve bin bir çeşit cihâzâtı ve malları ve konserve paketleri taşıyan bu depo ve dükkan-ı Rabbânî, ne derece o fabrikadan büyük ve mükemmel ise; okuduğunuz veya okuyacağınız fenn-i iâşe mikyasiyle, o kat’iyyette ve o derecede Küre-i Arz deposunun sâhibini, mutasarrıfını, müdebbirini, bildirir, tanıttırır, sevdirir.
Hem nasıl ki: Dört yüz bin millet içinde bulunan ve her milletin istediği erzâkı ayrı ve isti’mal ettiği silâhı ayrı ve giydiği elbisesi ayrı ve ta’limatı ayrı ve terhisatı ayrı olan bir ordunun mu’cizekâr bir kumandanı; tek başiyle bütün o ayrı ayrı milletlerin ayrı ayrı erzaklarını ve çeşit çeşit eslihalarını ve elbiselerini ve cihâzâtlarını, hiçbirini unutmıyarak ve şaşırmıyarak verdiği o acib ordu ve ordugâh, şüphesiz bedahetle o hârika kumandanı gösterir, takdirkârane sevdirir.