Asa-yı Musa | Sekizinci Meselenin Bir Hülasası | 46
(40-54)

Bunlara kıyâsen, yüzer küllî hakîkatler cismâniyette temerküz ettiğinden, Hâlık-ı Hakîm zemîn yüzünde cismaniyeti çoğaltmak ve mezkûr hakîkatlere mazhar eylemek için öyle sür’atli ve dehşetli bir faaliyetle kafile kafile arkasına mevcûdâta vücûd giydirir, o meşhere gönderir. Sonra onları terhis eder, başkalarını gönderir. Mütemâdiyen kâinat fabrikasını işlettirir. Cismanî mahsulâtı dokuyup, zemîni, âhirete ve Cennet’e bir fidanlık bahçesi hükmüne getirir. Hatta insanın cismanî midesini memnun etmek için, o midenin hal diliyle bekasına dâir duâsını kemâl-i ehemmiyetle dinleyip kabul ederek fiilen cevab vermek için, hadsiz ve hesapsız ve yüz binler tarzlarda ve binler çeşit çeşit lezzetlerde gâyet san’atlı taamları ve gâyet kıymetli ni’metleri cismaniyete ihzâr etmek, bedâhetle ve şeksiz gösterir ki; Dâr-ı âhirette Cennet’in en çok ve en mütenevvi’ lezzetleri cismanîdir. Ve saadet-i ebediyenin en ehemmiyetli ve herkesin istediği ve ünsiyet ettiği ni’metleri cismanîdir.

Acaba hiçbir cihet-i ihtimali ve imkânı var mı ki; bu âdi midenin hâl diliyle beka duâsını kabul edip nihayetsiz mu’cizatlı maddî taamlar ile onu minnettar ederek, her vakit tesâdüfsüz, kasdî olarak fiilen cevab veren bir Kadîr-i Rahîm, bir Alîm-i Kerîm, kâinatın en ehemmiyetli neticesi ve arzın halifesi ve o Hâlık’ın güzidesi ve perestişkârı olan nev-i insanın insaniyet mide-i kübrâsı ile küllî ve yüksek ve dâima arzu ettiği ve ünsiyet ettiği ve fıtraten istediği cismanî lezzetleri, dâr-ı bekada verilmesine dâir hadsiz umûmî duâları kabul olmasın ve haşr-i cismanî ile fiilen cevab verilmesin; onu ebedî minnetdar etmesin. Âdeta sineğin sesini işitsin, gök gürültüsünü işitmesin. Ve âdi bir neferin kemâl-i ehemmiyetle techizatına baksın; orduya hiç bakmasın, ehemmiyet vermesin. Bu yüz derece muhâl ve bâtıldır. Evet

âyetinin sarâhat-ı kat’iyyesiyle, insan, en ziyâde ünsiyet ettiği ve dünyada nümûnesini tatmış olduğu cismanî lezzetleri Cennet’e lâyık bir tarzda görecek, tadacak. Ve lîsan, göz ve kulak gibi a’zaların ettikleri hâlis şükürler ve husûsi ibâdetlerin mükâfatları, o uzuvlara mahsus cismanî lezzetler ile verilecektir. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân o derece cismanî lezzetleri sarih bir sûrette beyân eder ki, başka teviller ile ma’na-yı zâhirîyi kabul etmemek, imkân hâricindedir.

İşte îman-ı âhiretin meyveleri ve neticeleri gösteriyorlar ki;

Səs yoxdur