Asa-yı Musa | Onbirinci Mesele | 78
(76-96)

Doksan dokuz Esmâ-i İlâhîyyeyi onların ellerine verir. O düşmanlara karşı sebat etmelerine çok şiddetli emirler verir.

Bu cevabdan, birden pek büyük bir hakîkatın ucu ve azametli, dehşetli bir mes’elenin esası göründü. Şöyle ki:

Nasılki Cennet bütün vücûd âlemlerinin mahsulâtını taşıyor ve dünyanın yetiştirdiği tohumları bâkîyane sünbüllendiriyor, öyle de: Cehennem dahi, hadsiz dehşetli adem ve hiçlik âlemlerinin çok elîm neticelerini göstermek için o adem mahsulâtlarını kavuruyor ve o dehşetli Cehennem fabrikası, sâir vazifeleri içinde, âlem-i vücûd kâinatını âlem-i adem pisliklerinden temizlettiriyor. Bu dehşetli mes’elenin şimdilik kapısını açmayacağız. İnşâallah sonra îzah edilecek.

Hem meleklere îman meyvesinden bir cüz’ü ve Münker ve Nekir’e âid bir nümûnesi şudur: Herkes gibi ben dahi muhakkak gireceğim diye mezarıma hayâlen girdim. Ve kabirde yalnız, kimsesiz, karanlık, soğuk, dar bir haps-i münferidde bir tecrid-i mutlak içindeki tevahhuş ve me’yusiyetten tedehhüş ederken, birden Münker ve Nekir tâifesinden iki mübârek arkadaş çıkıp geldiler. Benimle münâzaraya başladılar. Kalbim ve kabrim genişlediler, nurlandılar, hararetlendiler; âlem-i ervaha pencereler açıldı. Ben de şimdi hayalen ve istikbâlde hakîkaten göreceğim o vaziyete bütün canımla sevindim ve şükrettim.

Sarf ve Nahiv ilmini okuyan bir medrese talebesinin vefat edip, kabirde Münker ve Nekir’in “Men Rabbüke”= “Senin Rabbin kimdir?” diye suallerine karşı, kendini medresede zannedip Nahiv ilmi ile cevab vererek: “(Men) mübtedadır. (Rabbüke) onun haberidir; müşkil bir mes’eleyi benden sorunuz, bu kolaydır.” diyerek, hem o melâikeleri, hem hazır ruhları, hem o vakıayı müşahede eden orada bulunan bir keşf-el kubur velisini güldürdü ve Rahmet-i İlâhîyeyi tebessüme getirdi; azabdan kurtulduğu gibi, Risâle-i Nur’un bir şehîd kahramanı olan merhum Hâfız Ali, hapiste Meyve Risâlesi’ni kemâl-i aşkla yazarken ve okurken vefat edip kabirde melâike-i suale mahkemedeki gibi Meyve hakîkatları ile cevab verdiği misillû; ben de ve Risâle-i Nur şâkirdleri de, o suâllere karşı Risâle-i Nur’un parlak ve kuvvetli hüccetleriyle istikbâlde hakîkaten ve şimdi ma’nen cevab verip onları tasdike ve tahsine ve tebrike sevkedecekler inşâallah.

Hem meleklere îmanın saadet-i dünyeviyeye medâr cüz’î bir nümûnesi şudur ki:

Səs yoxdur