Asa-yı Musa | Birinci Hücceti İmaniye | 119
(99-142)

Birisi: Haşmet-i saltanat ve hâkimiyet-i umûmîye haysiyetiyle bir yâverini bir valiye gönderir. O hâkimiyetin ihtişamını ve emrin ehemmiyetini göstermek için ba’zan vasıta ile beraber bir içtima yapar. Sonra ferman tebliğ edilir. İkincisi: Sultanlık ünvanı ile ve pâdişâhlık umûmî ismiyle değil, belki kendi şahsı ile husûsi bir münâsebeti ve cüz’î bir muamelesi bulunan has bir hizmetçisi ile veya bir âmi raiyetiyle ve husûsi telefonu ile husûsi konuşmasıdır.

Öyle de; Pâdişâh-ı Ezelî’nin umum âlemlerin Rabbi ismiyle ve kâinat Hâlıkı ünvanı ile vahiy ile ve vahyin hizmetini gören şümullü ilhamlariyle mükâlemesi olduğu gibi, her bir ferdin ve her bir zîhayatın Rabbi ve Hâlıkı olmak haysiyetiyle, husûsi bir sûrette fakat perdeler arkasında onların kabiliyetine göre bir tarz-ı mükâlemesi var.

İkinci fark: Vahiy gölgesizdir, safidir, havassa hastır. İlham ise gölgelidir, renkler karışır, umûmîdir. Melâike ilhamları ve insan ilhamları ve hayvânât ilhamları gibi çeşit çeşit hem pekçok enva’lariyle denizlerin katreleri kadar kelimat-ı Rabbânîyyenin teksirine medâr bir zemîn teşkil ediyor.

âyetinin bir vechini tefsir ediyor anladı.

Sonra; ilhamın mâhiyetine ve hikmetine ve şehâdetine baktı, gördü ki: Mâhiyeti ile hikmeti ve neticesi dört nurdan terekküb ediyor.

Birincisi: Teveddüd-ü İlâhî denilen, kendini mahlûkatına fiilen sevdirdiği gibi, kavlen ve huzuran ve sohbeten dahi sevdirmek, vedûdiyyetin ve rahmâniyyetin muktezasıdır.

İkincisi: İbâdının duâlarına fiilen cevab verdiği gibi, kavlen dahi perdeler arkasında icabet etmesi, Rahîmiyetin şe’nidir.

Üçüncüsü: Ağır beliyyelere ve şiddetli hallere düşen mahlûkatlarının istimdâdlarına ve feryâdlarına ve tazarruatlarına fiilen imdâd ettiği gibi, bir nev’i konuşması hükmünde olan ilhamî kaviller ile de imdâda yetişmesi, rubûbiyyetin lâzımıdır.

Dördüncüsü: Çok âciz ve çok zaîf; ve çok fakir ve çok ihtiyaçlı ve kendi Mâlikini ve Hâmisini ve Müdebbirini ve Hâfızını bulmağa pek çok muhtaç ve müştak olan zîşuur masnularına, vücûdunu ve huzurunu ve himâyetini fiilen ihsas ettiği gibi,

Səs yoxdur