Asa-yı Musa | Dokuzuncu Hücceti İmaniye | 218
(213-224)

Acaba birtek âyetin birtek işâreti, gözümüz önünde ulûm-u İslâmiyede müteaddid ilmî, kevnî hakîkatları meyve veren bir kitabın binler böyle şehâdetleri ve da’vaları ile, Güneş gibi zuhur eden îman-ı Haşrî; hakîkatsız olması; Güneşin inkârı belki kâinatın ademi gibi hiçbir cihet-i imkânı var mı? Ve yüz derece muhâl ve bâtıl olmaz mı? Acaba bir Sultanın bir tek işâreti yalan olmamak için ba’zan bir ordu hareket edip çarpıştığı halde, o pek ciddî ve izzetli Sultanın binler sözleri ve va’dleri ve tehdidlerini yalan çıkarmak hiçbir cihette kabil midir? Ve hakîkatsız olmak mümkün müdür?

Acaba, on üç asırda fâsılasız olarak hadsiz ruhlara, akıllara, kalblere, nefislere hak ve hakîkat dâiresinde hükmeden, terbiye eden, idare eden bu ma’nevî Sultan-ı Zîşan’ın birtek işâreti böyle bir hakîkatı isbat etmeye kâfi iken, binler tasrihat ile bu hakîkat-ı Haşriyeyi gösterip isbat ettikten sonra, o hakîkatı tanımayan bir echel ahmak için Cehennem azabı lâzım gelmez mi? Ve ayn-ı adâlet olmaz mı? Hem birer zamana ve birer devre hükmeden bütün semâvî suhuflar ve mukaddes kitablar dahi; bütün istikbâle ve umum zamanlara hükümran olan Kur’ân’ın tafsilâtla, îzahatla tekrar ile beyân ve isbat ettiği hakîkat-ı haşriyeyi −asırlarına ve zamanlarına göre o hakîkatı kat’i kabul ile beraber− tafsilâtsız ve perdeli ve muhtasar bir sûrette beyân, fakat kuvvetli bir tarzda iddia ve isbatları; Kur’ân’ın da’vasını binler imza ile tasdik ederler.

Bu bahsin münâsebetiyle Risâle-i Münâcat’ın âhirinde:

rüknüne, sâir rükünlerin husûsan “RUSÜL” ve “KÜTÜB”ün şehâdeti, münâcat sûretinde zikredilen pek kuvvetli ve hülâsalı ve bütün evhamları izâle eden bir hüccet-i Haşriye aynen buraya giriyor. Şöyle ki: Münâcat’ta demiş:

Ey Rabb-i Rahîm’im! Resûl-i Ekrem’inin ta’limiyle ve Kur’ân-ı Hakîm’in dersiyle anladım ki: Başta Kur’ân ve Resûl-i Ekrem’in olarak bütün mukaddes kitablar ve peygamberler, bu dünyada ve her tarafta nümûneleri görülen celâlli ve cemâlli isimlerinin tecellileri daha parlak bir sûrette ebedül âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde rahîmane cilveleri, nümûneleri müşahede edilen ihsanâtının daha şaşaalı bir tarzda dâr-ı saadette istimrarına ve bekasına

Səs yoxdur