Sözler | Birinci Söz | 13
(5-15)

Evet, hadsiz mahlûkatta ve nihayetsiz bir kesrette vahdet sikkeleri, mütedâhil daireler gibi en büyüğünden, en küçük sikkeye kadar envaı ve mertebeleri vardır. Fakat o vahdet ne kadar olsa yine kesret içinde bir vahdettir. Hakikî hitabı tam temin edemiyor. Onun için, vahdet arkasında Ehadiyyet sikkesi bulunmak lâzımdır. Tâ ki, kesreti hatıra getirmesin. Doğrudan doğruya Zât-ı Akdes’e karşı kalbe yol açsın. Hem Sikke-i Ehadiyyete nazarları çevirmek ve kalbleri celbetmek için o sikke-i Ehadiyyet üstünde gayet cazibedâr bir nakış ve gayet parlak bir nur ve gayet şirin bir halâvet ve gayet sevimli bir cemâl ve gayet kuvvetli bir hakikat olan Rahmet sikkesini ve Rahîmiyyet hâtemini koymuştur. Evet, o Rahmetin kuvvetidir ki, zîşuurun nazarlarını celbeder, kendine çeker ve Ehadiyyet Sikkesine îsal eder. Ve Zât-ı Ehadiyyeyi mülâhaza ettirir ve ondan


deki hakikî hitaba mazhar eder.


İşte Fatihanın fihristesi ve Kur’anın mücmel bir hülâsası olduğu cihetle bu mezkûr sırr-ı azîmin ünvanı ve tercümanı olmuş. Bu ünvanı eline alan, Rahmetin tabakatında gezebilir. Ve bu tercümanı konuşturan, esrar-ı Rahmeti öğrenir ve envar-ı Rahîmiyyeti ve şefkati görür.

BEŞİNCİ SIR: Bir Hadîs-i Şerifte varid olmuş ki:

-ev kemâ kal-

Bu Hadîsi, bir kısım ehl-i tarîkat, akaid-i îmâniyyeye münâsib düşmeyen acib bir tarzda tefsir etmişler. Hattâ onlardan bir kısım ehl-i aşk, insânın sîmâ-yı mânevîsine bir sûret-i Rahmân nazarıyla bakmışlar. Ehl-i tarîkatın ekserinde sekr; ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve iltibas olduğundan, hakikata muhalif telakkilerinde belki mazurdurlar. Fakat aklı başında olanlar, fikren onların esas-ı akaide münafî olan mânâlarını kabûl edemez. Etse hatâ eder.

Səs yoxdur