Sözler | Onuncu Söz | 81
(48-119)

Haşr-i baharîde görüyoruz ki; beş-altı gün zarfında küçük ve büyük hayvânat ve nebâtattan üç yüz binden ziyâde envâı haşredip neşrediyor. Bütün ağaçların, otların köklerini ve bir kısım hayvanları aynen ihya edip iâde ediyor. Başkalarını ayniyyet derecesinde bir misliyyet sûretinde îcad ediyor. Halbuki, maddeten farkları pek az olan tohumcuklar o kadar karışmışken, kemâl-i imtiyaz ve teşhîs ile o kadar sür’at ve vüs’at ve sühulet içinde kemâl-i intizâm ve mîzan ile altı gün veya altı hafta zarfında ihya ediliyor. Hiç kabil midir ki; bu işleri yapan Zâta bir şey ağır gelebilsin; Semâvat ve Arzı altı günde halkedemesin, insânı bir sayhâ ile haşredemesin! Hâşâ...

Acaba; mûciznümâ bir kâtib bulunsa, hurufları, ya bozulmuş veya mahvolmuş üçyüz bin kitabı tek bir sahifede karıştırmaksızın, galatsız, sehivsiz, noksansız, hepsini beraber, gayet güzel bir sûrette bir saatte yazarsa; birisi sana dese: “Şu kâtip kendi te’lif ettiği senin suya düşmüş olan kitabını, yeniden, bir dakika zarfında hâfızasından yazacak.” Sen diyebilir misin ki: “Yapamaz ve inanmam...” Veyahut, bir Sultân-ı Mu’cizekâr, kendi iktidarını göstermek için veya ibret ve tenezzüh için bir işaretle dağları kaldırır, memleketleri tebdil eder. Denizi karaya çevirdiğini gördüğün halde; sonra görsen ki; büyük bir taş dereye yuvarlanmış. O Zâtın kendi ziyâfetine dâvet ettiği misafirlerin yolunu kesmiş, geçemiyorlar. Biri sana dese: “O Zât, bir işaretle o taşı, ne kadar büyük olursa olsun kaldıracak veya dağıtacak. Misafirlerini yolda bırakmayacak.” Sen desen ki: “Kaldırmaz veya kaldıramaz...” Veyahut, bir zât bir günde, yeniden büyük bir orduyu teşkil ettiği halde biri dese: “O Zât bir boru sesiyle, efrâdı istirahat için dağılmış olan taburları toplar. Taburlar, nizâmı altına girerler.” Sen desen ki: “İnanmam!” Ne kadar divânece hareket ettiğini anlarsın...

İşte şu üç temsîli fehmettin ise, bak! Nakkaş-ı Ezelî, gözümüzün önünde kışın beyaz sahifesini çevirip, bahar ve yaz yeşil yaprağını açıp, rûy-i Arzın sahifesinde üç yüz binden ziyâde envâı, Kudret ve Kader kalemiyle ahsen-i sûret üzere yazar. Birbiri içinde birbirine karışmaz. Beraber yazar; birbirine mâni olmaz. Teşkilce, sûretçe birbirinden ayrı, hiç şaşırtmaz. Yanlış yazmaz. Evet en büyük bir ağacın ruh programını bir nokta gibi en küçük bir çekirdekte dercedip, muhafaza eden Zât-ı Hakîm-i Hafîz; vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder, denilir mi? Ve Küre-i Arzı bir sapan taşı gibi çeviren Zât-ı Kadîr; âhirete giden misafirlerinin yolunda, nasıl bu Arzı kaldıracak veya dağıtacak, denilir mi? Hem hiçten, yeniden bütün zîhayatın ordularını bütün cesedlerinin taburlarında kemâl-i intizâmla zerratı Emr-i ile kaydedip yerleştiren, ordular îcad eden Zât-ı Zülcelâl; tabur-misâl cesedin nizâmı altına girmekle, birbiriyle tanışan zerrat-ı esasiyye ve eczâ-yı asliyyesini bir sayha ile nasıl toplayabilir denilir mi?

Səs yoxdur