Sözler | Yirminci Söz | 259
(245-268)

Hem meselâ: Hazret-i Dâvud Aleyhisselâm’ın mu’cizelerine dair:



âyetler delâlet ediyor ki: Cenâb-ı Hak, Hazret-i Dâvud Aleyhisselâm’ın tesbihâtına öyle bir kuvvet ve yüksek bir ses ve hoş bir edâ vermiştir ki: Dağları vecde getirip birer muazzam fonoğraf misillü ve birer insân gibi bir serzâkirin etrafında ufkî halka tutup; bir daire olarak tesbihat ediyorlardı. Acaba bu mümkün müdür, hakikat mıdır?

Evet hakikattır. Mağaralı her dağ, her insânla ve insânın diliyle papağan gibi konuşabilir. Çünki aks-i sada vasıtasıyla dağın önünde sen “Elhamdülillâh” de. Dağ da aynen senin gibi “Elhamdülillâh” diyecek. Mâdem bu kabiliyeti, Cenâb-ı Hak dağlara ihsan etmiştir. Elbette o kabiliyet, inkişaf ettirilebilir ve o çekirdek sünbüllenir...

İşte Hazret-i Dâvud Aleyhisselâm’a Risâletiyle beraber hilâfet-i rûy-i zemîni müstesna bir sûrette O’na verdiğinden, o geniş Risâlet ve muazzam saltanata lâyık bir mu’cize olarak o kabiliyet çekirdeğini öyle inkişaf ettirmiş ki; çok büyük dağlar; birer nefer, birer şâkird, birer mürid gibi Hazret-i Dâvud’a iktida edip O’nun lisanıyla, O’nun emriyle Hâlık-ı Zülcelâl’e tesbihat ediyorlardı. Hazret-i Dâvud Aleyhisselâm ne söylese, onlar da tekrar ediyorlardı. Nasılki şimdi vesait-i muhabere ve vesâil-i irtibâtın kesret ve tekemmülü sebebiyle haşmetli bir kumandan, dağlara dağılan azîm ordusuna bir anda “Allahü Ekber” dedirir ve o koca dağları konuşturur, velveleye getirir. Mâdem insânın bir kumandanı, dağları sekenelerinin lisanıyla mecâzî olarak konuşturur. Elbette Cenâb-ı Hakk’ın haşmetli bir kumandanı, hakikî olarak konuşturur, tesbihat yaptırır. Bununla beraber her cebelin bir şahs-ı ma’nevîsi bulunduğunu ve ona münâsib birer tesbih ve birer ibâdeti olduğunu, eski Sözlerde beyân etmişiz. Demek her dağ, insânların lisânıyla aks-i sada sırrıyla tesbihat yaptıkları gibi, kendi elsine-i mahsusalarıyla dahi Hâlık-ı Zülcelâl’e tesbihatları vardır.

Səs yoxdur