Sözler | Yirminci Söz | 260
(245-268)

cümleleriyle Hazret-i Dâvud ve Süleyman Aleyhisselâm’a, kuşlar enva’ının lisanlarını, hem istidad-larının dillerini, yâni; hangi işe yaradıklarını, onlara Cenâb-ı Hakk’ın ihsan ettiğini şu cümleler gösteriyorlar. Evet mâdem hakikattır. Mâdem rûy-i zemin, bir sofra-i Rahmân’dır. İnsanın şerefine kurulmuştur. Öyle ise, o sofradan istifâde eden sâir hayvanat ve tuyûrun çoğu insâna musahhar ve hizmetkâr olabilir. Nasılki en küçüklerinden bal arısı ve ipek böceğini istihdam edip ilham-ı İlâhî ile azîm bir istifâde yolunu açarak ve güvercinleri bâzı işlerde istihdam ederek ve papağan misillü kuşları konuşturarak, medeniyyet-i beşeriyyenin mehâsinine güzel şeyleri ilâve etmiştir. Öyle de, başka kuş ve hayvanların istidad dili bilinirse, çok tâifeleri var ki; karındaşları hayvanat-ı ehliyye gibi, birer mühim işde istihdam edilebilirler. Meselâ: Çekirge âfetinin istilâsına karşı; çekirgeyi yemeden mahveden sığırcık kuşlarının dili bilinse ve harekâtı tanzim edilse, ne kadar faideli bir hizmette ücretsiz olarak istihdam edilebilir. İşte kuşlardan şu nevi istifâde ve teshîri ve telefon ve fonoğraf gibi câmidâtı konuşturmak ve tuyurdan istifâde etmek; en münteha hududunu şu âyet çiziyor. En uzak hedefini tâyin ediyor. En haşmetli sûretine parmakla işaret ediyor ve bir nevi teşvik eder. İşte Cenâb-ı Hak şu âyetlerin lisan-ı remziyle mânen diyor ki:

“Ey insânlar! Bana tam abd olan bir hemcinsinize, onun nübüvvetinin ismetine ve saltanatının tam adâletine medâr olmak için, mülkümdeki muazzam mahlûkatı O’na musahhar edip konuşturuyorum ve cünûdumdan ve hayvanatımdan çoğunu O’na hizmetkâr veriyorum. Öyle ise, herbirinize de mâdem gök ve yer ve dağlar hamlinden çekindiği bir emanet-i kübrâyı tevdi etmişim, halife-i zemin olmak istidadını vermişim. Şu mahlûkatın da dizginleri kimin elinde ise, O’na râm olmanız lâzımdır. Tâ O’nun mülkündeki mahlûklar da size râm olabilsin ve onların dizginleri elinde olan Zâtın nâmına elde edebilseniz ve istidadlarınıza lâyık makama çıksanız...Mâdem hakikat böyledir. Mânâsız bir eğlence hükmünde olan fonoğraf işlettirmek, güvercinlerle oynamak, mektub postacılığı yapmak, papağanları konuşturmaya bedel; en hoş, en yüksek, en ulvî bir eğlence-i mâsumâneye çalış ki, dağlar sana Dâvudvâri birer muazzam fonoğraf olabilsin ve hava-i nesîminin dokunmasıyla eşcar ve nebâtattan birer tel-i musikî gibi nağamat-ı zikriyye kulağına gelsin ve dağ, binler dilleriyle tesbihat yapan bir acâib-ül mahlûkat mâhiyetini göstersin ve ekser kuşlar, Hüdhüd-ü Süleymânî gibi birer munis arkadaş veya muti’ birer hizmetkâr sûretini giysin.

Səs yoxdur