Sözler | Yirminci Söz | 266
(245-268)

Eğer elektriğin parlak, yıldız-misâl lâmbaları, hakk-ı kelâm isteyerek, âyetlere girmek isteseler; o dairenin elektrik lâmbaları olan şimşekler, şahablar ve gökyüzünü zînetlendiren yıldızlar ve misbahlar diyecekler: “Işığın nisbetinde bahis ve beyâna girebilirsin.” Eğer havârik-ı medeniyyet, dekaik-ı san’at cihetinde haklarını isterlerse ve âyetlerden makam taleb ederlerse; o vakit, birtek sinek onlara “Susunuz” diyecek. “Benim bir kanadım kadar hakkınız yoktur. Zira sizlerdeki, beşerin cüz’-i ihtiyarıyla kesbedilen bütün ince san’atlar ve bütün nâzik cihazlar toplansa, benim küçücük vücûdumdaki ince san’at ve nazenin cihazlar kadar acib olamaz.



ilâ âhir.. âyeti sizi susturur.”

Eğer o hârikalar, daire-i ubûdiyyete gidip, o daireden haklarını is-terlerse; o zaman o daireden şöyle bir cevap alırlar ki: “Sizin müna-sebetiniz bizimle pek azdır ve dairemize kolay giremezsiniz. Çünki, programımız budur ki: Dünya bir misafirhânedir. İnsân ise onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyyeye lâzım olan levazımatı tedârik etmekle mükelleftir. En ehemm ve en elzem işler, takdim edilecektir. Halbuki; siz ekseriyet îtibâriyle şu fâni dünyayı bir makarr-ı ebedî nokta-i nazarında ve gaflet perdesi altında, dünyaperestlik hissiyle işlenmiş bir sûret sizde görülüyor. Öyle ise, hakperestlik ve âhireti düşünmeklik esasları üzerine müesses olan ubûdiyetten hisseniz pek azdır. Lâkin eğer kıymettar bir ibâdet olan sırf menfaat-ı ibâdullah için ve menâfi-i umumiyye ve istirahat-ı âmmeye ve hayát-ı içtimaiyyenin kemâline hizmet eden ve elbette ekalliyet teşkil eden muhterem san’atkârlar ve mülhem keşşaflar, arkanızda ve içinizde varsa; o hassas zâtlara şu remz ve işarat-ı Kur’aniyye -sa’ye teşvik ve san’atlarını takdir etmek için- elhak kâfi ve vâfidir.”

İKİNCİ SUALE CEVAP: Eğer desen: “Şimdi şu tahkikattan sonra şüphem kalmadı ve tasdik ettim ki; Kur’anda sâir hakaikla beraber, medeniyyet-i hâzıranın hârikalarına ve belki daha ilerisine işaret ve remz vardır. Dünyevî ve uhrevî saadet-i beşere lâzım olan herşey, değeri nisbetinde içinde bulunur. Fakat niçin Kur’an, onları sarahatla zikretmiyor? Tâ, muannid kâfirler dahi tasdike mecbur olsunlar, kalbimiz de rahat olsun?”

Səs yoxdur