Sözler | Yirmiİkinci Söz | 306
(279-310)

Demek o parlayan kataratlar; zuhuruyla ve gelmeleriyle Güneşin vücûdunu gösterdikleri gibi; gurublarıyla, zevalleriyle, Güneşin bekasını ve devamını ve birliğini gösteriyorlar. Aynen öyle de: Şu mevcûdât-ı seyyale, vücûdlarıyla ve hayatlarıyla Vâcib-ül Vücûd’un vücûb-u vücûduna ve Ehadiyyetine şehadet ettikleri gibi; zevalleriyle, ölümleriyle o Vâcib-ül Vücûd’un Ezeliyyetine, Sermediyyetine ve Ehadiyyetine şehadet ederler. Evet gece gündüz, kış ve yaz, asırlar ve devirlerin değişmesiyle gurub ve uful içinde teceddüd eden ve tazelenen masnuat-ı cemile, mevcûdât-ı lâtife, elbette bir âlî ve sermedî ve daim-üt tecelli bir cemâl sahibinin vücûd ve beka ve vahdetini gösterdikleri gibi; o masnuat, esbab-ı zâhiriyye-i süfliyyeleriyle beraber zeval bulup ölmeleri, o esbabın hiçliğini ve bir perde olduğunu gösteriyorlar. Şu hal kat’iyyen isbat eder ki; şu san’atlar, şu nakışlar, şu cilveler; bütün esmâsı kudsiyye ve cemile olan bir Zât-ı Cemil-i Zülcelâl’in tazelenen san’atlarıdır, tahavvül eden nakışlarıdır, taharrük eden âyineleridir, birbiri arkasından gelen sikkeleridir, hikmetle değişen hâtemleridir...

Elhasıl: Şu kitab-ı kebir-i kâinat, nasılki vücûd ve vahdete dair âyât-ı tekviniyyeyi bize ders veriyor. Öyle de: O Zât-ı Zülcelâl’in bütün evsaf-ı kemâliyye ve cemâliyye ve celâliyyesine de şehadet eder. Ve kusursuz ve noksansız kemâl-i zâtîsini isbat ederler. Çünki bedihîdir ki, bir eserde kemâl, o eserin menşe ve mebde’i olan fiilin kemâline delâlet eder. Fiilin kemâli ise, ismin kemâline ve ismin kemâli, sıfatın kemâline ve sıfatın kemâli, şe’n-i zâtînin kemâline ve şe’nin kemâli, o zât-ı zîşuûnun kemâline, hadsen ve zarureten ve bedâheten delâlet eder. Meselâ: Nasılki kusursuz bir kasrın mükemmel olan nukuş ve tezyinatı, arkalarında bir usta ef’âlinin mükemmeliyetini gösterir. O ef’âlin mükemmeliyeti, o fâil ustanın rütbelerini gösteren ünvanları ve isimlerinin mükemmeliyetini gösterir. Ve o Esmâ ve ünvanlarının mükemmeliyeti, o ustanın san’atına dair sıfatlarının mükemmeliyetini gösterir ve o san’at ve sıfatlarının mükemmeliyeti, o san’at sahibinin şuun-u zâtîyye denilen kabiliyet ve istidad-ı zâtîyyesinin mükemmeliyetini gösterir ve o şuun ve kabiliyyet-i zâtîyyenin mükemmeliyeti, o ustanın mahiyyet-i zâtîyyesinin mükemmeliyetini gösterdiği misillü...

Aynen öyle de: Şu kusursuz, fütursuz


sırrına mazhar olan şu âsâr-ı meşhude-i âlem, şu mevcûdât-ı muntâzama-i kâi- natta olan san’at ise; bilmüşâhede bir müessir-i zil-iktidarın kemâl-i ef’aline delâlet eder.

Səs yoxdur