Sözler | YirmiBeşinci Söz | 409
(365-462)

“İşârât-ül İ’câz”da isbat edildiği gibi bütün ihtilalat-ı beşeriyyenin madeni, bir kelime olduğu gibi bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi, bir kelimedir.

Birinci kelime: “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne.”

İkinci kelime: “Sen çalış, ben yiyeyim.”

Evet hayat-ı içtimaiyye-i beşeriyyede havas ve avâm, yâni zenginler ve fakirler, müvazeneleriyle rahatla yaşarlar. O müvazenenin esası ise: Havas tabakasında merhamet ve şefkat; aşağısında hürmet ve itaattir. Şimdi birinci kelime, havas tabakasını zulme, ahlâksızlığa, merhametsizliğe sevketmiştir. İkinci kelime, avâmı; kine, hasede, mübarezeye sevkedip rahat-ı beşeriyyeyi birkaç asırdır selbettiği gibi; şu asırda sa’y, sermaye ile mübareze neticesi herkesçe mâlûm olan Avrupa hâdisat-ı azîmesi meydana geldi. İşte medeniyet, bütün cem’iyyat-ı hayriye ile ve ahlâkî mektepleriyle ve şedid inzibat ve nizâmatıyla, beşerin o iki tabakasını musalaha edemediği gibi, hayat-ı beşerin iki müdhiş yarasını tedâvi edememiştir. Kur’an, birinci kelimeyi esasından “vücûb-u zekat” ile kal’eder, tedâvi eder. İkinci kelimenin esasını “hurmet-i riba” ile kal’edip tedâvi eder. Evet, âyet-i Kur’aniyye âlem kapısında durup ribaya yasaktır der. “Kavga kapısını kapamak için banka kapısını kapayınız” diyerek insânlara ferman eder. Şâkirdlerine “Girmeyiniz” emreder.

İkinci Esas: Medeniyet, taaddüd-ü ezvacı kabûl etmiyor. Kur’anın o hükmünü, kendine muhalif-i hikmet ve maslahat-ı beşeriyyeye münafî telakki eder. Evet, eğer izdivacdaki hikmet, yalnız kaza-yı şehvet olsa, taaddüd bilakis olmalı. Halbuki, hattâ bütün hayvanatın şehadetiyle ve izdivac eden nebâtatın tasdikiyle sabittir ki; izdivacın hikmeti ve gayesi, tenasüldür. Kaza-yı şehvet lezzeti ise, o vazifeyi gördürmek için rahmet tarafından verilen bir ücret-i cüz’iyyedir. Mâdem, hikmeten, hakîkaten, izdivac nesil içindir, nev’in bekası içindir. Elbette, bir senede yalnız bir defa tevellüde kabil ve ayın yalnız yarısında kabil-i telakkuh olan ve elli senede ye’se düşen bir kadın, ekseri vakitte tâ yüz seneye kadar kabil-i telkîh bir erkeğe kâfi gelmediğinden, medeniyet pek çok fahişehaneleri kabûl etmeye mecburdur.

Üçüncü Esas: Muhakemesiz medeniyet, Kur’an kadına sülüs verdiği için âyeti tenkid eder. Halbuki hayat-ı içtimaiyyede ekser ahkâm, ekseriyet itibariyle olduğundan; ekseriyet itibariyle bir kadın, kendini himaye edecek birisini bulur. Erkek ise, ona yük olacak ve nafakasını ona bırakacak birisiyle teşrik-i mesaî etmeye mecbur olur.

Səs yoxdur