Sözler | YirmiAltıncı Söz | 479
(463-479)
Hâtime

Şu acz, fakr, şefkat, tefekkür tarîkındaki dört hatvenin izahatı, hakikatın ilmine, şeriatın hakikatına, Kur’anın hikmetine dair olan yirmialtı adet Sözler’de geçmiştir. Yalnız, şurada bir iki noktaya kısa bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:

Evet şu tarîk daha kısadır. Çünki: dört hatvedir. Acz, elini nefisten çekse, doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelâl’e verir. Halbuki en keskin tarîk olan aşk, nefisten elini çeker, fakat mâşuk-u mecâzîye yapışır. Onun zevalini bulduktan sonra Mahbub-u Hakikî’ye gider. Hem şu tarîk daha eslemdir. Çünki: nefsin şatahat ve bâlâ-pervazane dâvaları bulunmaz. Çünki: acz ve fakr ve kusurdan başka nefsinde bulmuyor ki, haddinden fazla geçsin. Hem, bu tarîk daha umumî ve cadde-i kübrâdır. Çünki: kâinatı ehl-i vahdet-ül vücûd gibi, huzur-u daimî kazanmak için idama mahkûm zannedip “Lâ mevcûde illâ Hû” hükmetmeye veyahut ehl-i vahdet-üş şuhud gibi, huzur-u daimî için kâinatı nisyan-ı mutlak hapsinde hapse mahkûm tahayyül edip, “Lâ meşhude illâ Hû” demeye mecbur olmuyor. Belki idamdan ve hapisten gayet zâhir olarak Kur’an afvettiğinden, o da sarf-ı nazar edip ve mevcûdâtı kendileri hesabına hizmetten azlederek Fâtır-ı Zülcelâl hesabına istihdam edip Esmâ-i Hüsnâsının mazhariyet ve âyinedârlık vazifesinde istimal ederek mânâyı harfî nazarıyla onlara bakıp, mutlak gafletten kurtulup huzur-u daimîye girmektir; herşeyde Cenâb-ı Hakk’a bir yol bulmaktır.

Elhasıl: Mevcûdâtı mevcûdât hesabına hizmetten azlederek, mânâyı ismiyle bakmamaktır...

* * *
Səs yoxdur