Sözler | Otuzİkinci Söz | 606
(590-652)

Birinci Mevkıf’ta nasıl bir zerreden başladık, tâ yıldızlara ve semâvata kadar sikke-i tevhidi gösterdik. Kur’an-ı Hakîm şu nevi âyâtla, yıldızlardan ve semâvattan tutup, tâ zerrelere kadar, şirki tard eder. Şöyle işaret eder ve mânen der:

Semâvat ve arzı böyle muntâzam halkeden bir Kadîr-i Mutlak’ın, elbette devair-i masnuatından olan manzûme-i şemsiyye bilbedâhe O’nun kabza-i tasarrufundadır. Mâdem o Kadîr-i Mutlak, şemsi, seyyaratıyla kabza-i tasarrufunda tutuyor ve tanzim ve teshir ve tedvir ediyor. Elbette o manzûme-i şemsiyyenin bir cüz’ü ve şems ile bağlanan küre-i arz dahi kabza-i tasarrufunda ve tedbir ve tedvirindedir. Mâdem küre-i arz, kabza-i tasarrufunda ve tedbir ve tedvirindedir; bilbedâhe arzın yüzünde yazılan ve icad edilen ve yerin meyveleri ve gayâtı hükmünde olan masnuat dahi, O’nun kabza-i Rubûbiyyetinde ve terbiyesindedir. Mâdem bütün zeminin yüzüne serilen ve serpilen ve yüzünü yaldızlayan ve zînetlendiren ve her zaman tazelenen, gelip giden ve zemin onlarla dolup boşalan umum masnuat, kabza-i kudret ve ilmindedir ve adl ü hikmetinin mizanıyla ölçülüp ve tanzim edilir. Mâdem bütün enva’, O’nun kabza-i kudretindedir. Elbette o enva’ın muntâzam ve mükemmel ferdleri ve âlemin küçük misâl-i musağğarları ve enva’-ı kâinatın bilançoları ve kitab-ı âlemin küçücük fihristeleri hükmünde olan cüz’î ferdleri, bilbedâhe O’nun kabza-i Rubûbiyyetinde ve icadındadır ve tedvir ve terbiyesindedir. Mâdem herbir zîhayat, kabza-i tedbir ve terbiyesindedir. Elbette o zîhayatın vücûdunu teşkil eden hüceyrat ve küreyvat ve a’za ve asab; bilbedâhe onun kabza-i ilim ve kudretindedir. Mâdem herbir hüceyre ve kandaki herbir küreyvat, O’nun taht-ı emrindedir ve daire-i tasarrufundadır. Ve O’nun kanunuyla hareket ederler. Elbette bütün bunların madde-i esasiyyesi ve bütün onlardaki nakş-ı san’ata ve nesc-i nakşa mekikler ve yaylar hükmünde olan zerrat dahi bizzarure O’nun kabza-i kudretinde ve daire-i ilmindedir ve O’nun emriyle, izniyle, kuvvetiyle muntâzam harekât yapar, mükemmel vezaif görürler. Mâdem herbir zerrenin hareketi ve vazife görmesi, O’nun kanunuyla, izniyle, emriyledir. Elbette teşahhusat-ı vechiyye ve herkesin yüzünde herkesten onu temyiz edecek birer alâmet-i farika bulunması ve sîmâlar gibi seslerde, dillerde ayrı ayrı farklar bulunması, bilbedâhe O’nun ilim ve hikmetiyledir. İşte şu silsileye mebde’ ve müntehayı zikrederek işaret eden şu âyete bak:

Səs yoxdur