Sözler | Lemeât | 693
(691-746)
İHTAR


kaidesiyle, ben dahi nazım ve kafiyeyi bilmediğimden ona kıymet vermezdim. Sâfiyeyi kafiyeye fedâ etmek tarzında hakikatın sûretini nazmın keyfine göre tağyir etmek hiç istemezdim. Şu kafiyesiz, nazımsız kitabda en âlî hakikatlere, en müşevveş bir libas giydirdim. Evvelâ: Daha iyisini bilmezdim. Yalnız mânayı düşünüyordum. Sâniyen: Cesedi libasa göre yontmakla rendeleyen şuâ’râya tenkidimi göstermek istedim. Sâlisen: Ramazanda kalb ile beraber nefsi dahi hakikatlerle meşgul etmek için, böyle çocukça bir üslûb ihtiyar edildi. Fakat ey kari’! Ben hatâ ettim, itiraf ederim. Sakın sen hatâ etme! Yırtık üslûba bakıp o âlî hakikatlere karşı dikkatsizlik ile hürmetsizlik etme!..


İFADE-İ MERAM

Ey kari’! Peşinen bunu itiraf ederim ki: San’at-ı hat ve nazımda istîdadımdan çok müştekîyim. Hattâ şimdi ismimi de düzgün yâzamıyorum. Nazım, vezin ise; ömrümde bir fıkra yapamamıştım. Birdenbire zihnime, nazma musırrane bir arzu geldi. Sahabelerin gazevatına dair Kürdçe


nâmında bir destan vardı. Onun ilâhî tarzındaki tabiî nazmına ruhum hoşlanıyordu. Ben de kendime mahsus onun tarz-ı nazmını ihtiyar ettim. Nazma benzer bir nesir yazdım. Fakat vezin için kat’iyyen tekellüf yapmadım. İsteyen adam, nazmı hâtıra getirmeden zahmetsiz, nesren okuyabilir. Hem nesren olarak bakmalı.. tâ mâna anlaşılsın. Her kıt’ada ittisal-i mâna vardır. Kafiyede tevakkuf edilmesin. Külâh püskülsüz olur; vezin de kafiyesiz olur; nazımda kaidesiz olur.

Səs yoxdur