Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 306
(281-398)

Belki diyoruz ki: Ma’na-yı sarîhinin tahtında müteaddid tabakalar var. Bir tabakası da, ma’na-yı işarî ve remzîdir ve o ma’na-yı işarî de, bir küllîdir. Her asırda cüz’iyatları var. Risâle-i Nur dahi bu asırda, o ma’na-yı işarî tabakasının külliyetinde bir ferdidir ve o ferdin, kasden bir medâr-ı nazar olduğuna ve ehemmiyetli bir vazîfe göreceğine, eskidenberi ulemâ mâbeyninde cârî bir düstûr-u cifrî ve riyazî ile karineler, belki hüccetler gösterilmiş iken; Kur’ân Âyetini veya sarahatını değil incitmek, belki i’caz ve belâgatına hizmet ediyor. Bu nevi işârât-ı gaybiyeye itiraz edilmez.

Ehl-i hakîkatın nihayetsiz işârât-ı Kur’âniyeden hadd ü hesaba gelmiyen istihracatlarını inkâr edemiyen, bunu da inkâr etmemeli ve edemez. Amma benim gibi ehemmiyetsiz bir adamın elinde böyle ehemmiyetli bir eserin zuhur etmesini istiğrab ve istib’ad edip itiraz eden zât, eğer buğday tanesi kadar bir çam çekirdeğinden dağ gibi çam ağacını halkeylemek azamet ve kudret-i İlâhîyeye delil olduğunu düşünse; elbette bizim gibi acz-i mutlak, fakr-ı mutlakta, ihtiyac-ı şedid zamanında böyle bir eserin zuhuru, vüs’at-ı rahmet-i İlâhîyeye delildir demeye mecbûr olur. Ben, sizi ve mu’terizleri, Risâle-i Nur’un şerefi ve haysiyetiyle temin ediyorum ki ; bu işâretler ve evliyânın îmalı haberleri, remizleri, beni dâima şükre ve hamde ve kusurlarımdan istiğfara sevk etmiş. Hiçbir dakika nefs-i emmâreye medâr-ı fahr ve gurur olacak bir enâniyet ve benlik vermediğini, size bu yirmi senelik hayatımın göz önünde tereşşuhatiyle isbat ediyorum.

Evet, bu hakîkatla beraber, insan kusurlardan, nisyandan, sehivden hâlî değil. Benim bilmediğim çok kusurlarım var; belki de fikrim karışmış; risâlede hatâlar da olmuş. Bu zamanda gâyet kuvvetli ve hakîkatlı milyonlar fedakârları bulunan meşrebler, meslekler bu dehşetli dalâlet hücumuna karşı zâhiren mağlûbiyete düştükleri halde; benim gibi yarım ümmî ve kimsesiz, mütemadiyen tarassud altında, karakol karşısında ve müdhiş müteaddid cihetlerle aleyhimde propagandalar ve herkesi tenfir etmek vaziyetinde bulunan bir biçâre, o mesleklerden daha ileri, kuvvetli dayanan Risâle-i Nur’a sâhib değildir. O eser, onun hüneri olamaz ve onunla iftihar edemez. Belki doğrudan doğruya Kur’ân-ı Hakîm’in bu zamanda bir mu’cize-i ma’nevîyesidir ve rahmet-i İlâhîye tarafından ihsan edilmiştir. O adam, binler arkadaşiyle beraber, o hediye-i Kur’âniyeye el atmış.

Səs yoxdur