Tarihçe-i Hayat | Beşinci Kısım - Denizli Hayatı | 440
(399-452)
Meyve Risâlesinden Yedinci Mes’ele

(Denizli hapsinde bir cuma gününün mahsulüdür)


Bir zaman Kastamonu’da “Hâlikımızı bize tanıttır” diyen lise talebelerine sâbık Altıncı Mes’elede mektep fünununun dilleriyle verdiğim dersi, Denizli Hapishânesinde benimle temas edebilen mahpuslar okudular; tam bir kanaat-ı îmaniye aldıklarından, âhirete bir iştiyak hissedip, “Bize âhiretimizi de tam bildir; tâ ki nefsimiz ve zamanın şeytanları bizi yoldan çıkarmasın, daha böyle hapislere sokmasın” dediler. Ve Denizli hapsindeki Risâle-i Nur Şâkirdlerinin ve sâbıkan Altıncı Mes’eleyi okuyanların arzulariyle, âhiret rüknünün dahi bir hülâsasının beyanı lâzım geldi. Ben de, Risâle-i Nurdan bir kısa hülâsa ile derim:

Nasılki Altıncı Mes’elede biz Hâlikımızı Arzdan, Semavâttan sorduk; onlar, fenlerin dilleriyle Hâlikımızı bize Güneş gibi tanıttırdılar; aynen biz de, âhiretimizi, başta o bildiğimiz Rabbimizden, sonra Peygamberimizden (A.S.M.) sonra Kur’ânımızdan, sonra sâir peygamberler ve mukaddes kitaplardan, sonra melâikelerden, sonra kâinattan soracağız.

İşte evvelâ birinci mertebede, âhireti Allah’tan soruyoruz. O da, bütün gönderdiği elçileriyle ve fermanlariyle ve bütün isimleriyle ve sıfatlariyle: “Evet âhiret var ve sizi oraya sevkediyorum!” ferman ediyor. Onuncu Söz, on iki parlak ve kat’i “Hakîkat”lar ile, Esmâ-i Hüsnâdan bir kısım isimlerin âhirete dâir cevaplarını isbat ve îzah eylemiş. Burada, o îzaha iktifâen gâyet kısa bir işâret ederiz.

Səs yoxdur