Ve ehl-i dalâletin dünyaları vahşet ve boşluk ve karanlıkla ağladıklarını gösterdi. Hayâlim bu meyvenin lezzetiyle mesrur iken, umum peygamberlere îmânın pek çok meyvelerinden buna benzer bir tek meyvesini aldı, tattı. Birden, bütün geçmiş zamanlardaki enbiyalarla yaşamış gibi onlara îmânım ve tasdikim, o zamanları ışıklandırdı ve îmânımı küllî yapıp genişlendirdi. Ve âhir zaman peygamberimizin îmâna âit olan dâvalarına binler imza bastırdı, şeytanları susturdu. Birden "Hikmetü’lİstiâze Lem’ası" nda kat’i cevabı bulunan bir sual kalbime geldi ki: "Bu meyveler gibi hadsiz tatlı semereler ve fâideler, ve hasenâtın gayet güzel neticeleri ve menfaatleri ve Erhamürrâhimin’in gayet merhametkârane tevfikleri ve inâyetleri ehl-i hidâyete yardım edip kuvvet verdikleri halde, ehl-i dalâlet neden çok defa galebe eder, ve bazen yirmisi, yüz tane ehl-i hidâyeti perişan eder?" diye, mânen benden soruldu. Ve bu tefekkür içinde şeytanın gayet zaif desiselerine karşı Kur’an’ın büyük tahşidatı ve melâikeleri ve Cenâb-ı Hakk’ın yardımını ehl-i îmâna göndermesi hâtıra geldi. Risale-i Nur’un onun hikmetini kat’i hüccetlerle îzahına binaen, o sualin cevabına gayet kısa bir işâret ederiz.