Risâle-i Nur’dan Gençlik Rehberi’nin güzelce îzah ettiği gibi: Ölüm o kadar kat’i ve zâhirdir ki: Bugünün gecesi ve bu güzün kışı gelmesi gibi ölüm başımıza gelecek. Bu hapishâne nasılki mütemâdiyen çıkan-lar ve girenler için muvakkat bir misafirhânedir. Öyle de: Bu zemîn yüzü dahi, acele hareket eden kafilelerin yollarında bir gecelik kon-mak ve göçmek için bir handır. Herbir şehri yüz def’a mezaristana boşaltan ölüm, elbette hayattan, ziyâde bir istediği var. İşte bu dehşetli hakîkatın muammasını Risâle-i Nur hall ve keşfetmiş. Bir kısacık hülâsası şudur:
Mâdem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor; elbette bu ecel cellâdının elinden ve kabir haps-i münferidinden kurtulmak çâresi varsa, insanın en büyük ve herşeyin fevkinde bir endişesi, bir mes’elesidir. Evet, çâresi var ve Risâle-i Nur, Kur’ân’ın sırriyle o çâreyi iki kerre iki dört eder derecesinde kat’i isbat etmiş. Kısacık hülâsası şudur ki:
Ölüm, ya i’dam-ı ebedîdir; hem o insanı, hem bütün ahbabını ve akaribini asacak bir darağacıdır. Veyahut başka bir bâkî âleme git-mek ve îman vesikasiyle saadet sarayına girmek için bir terhis tezke-residir.
Ve kabir ise, ya karanlıklı bir haps-i münferid ve dipsiz bir kuyu-dur; veyahut bu zindan-ı dünyadan bâkî ve nurânî bir ziyafetgâh ve bağistana açılan bir kapıdır. Bu hakîkatı “Gençlik Rehberi” bir temsil ile isbat etmiş. Meselâ:
Bu hapsin bahçesinde asmak için darağaçları konulmuş ve onların dayandıkları duvarın arkasında gâyet büyük ve umum dünya iştirak etmiş bir piyango dâiresi kurulmuş. Biz bu hapisteki beş yüz kişi, her halde hiç müstesnası yok ve kurtulmak mümkün değil, bizi birer birer o meydana çağıracaklar; ya “Gel i’dam i’lânını al, darağacına çık” veya “Dâimî haps-i münferid puslasını tut, bu açık kapıya gir.” veyahut “Sana müjde! Milyon-lar altun bileti sana çıkmış, gel al” diye her tarafta i’lânatlar yapılıyor. Biz de gözümüzle görüyoruz ki, birbiri arkasında o darağaçlarına çıkıyorlar.