İşte Mi’rac-ı Muhammedî’de (A.S.M.) denilen kelime-i kudsiyesi; ehl-i marifet ve îman ve küllî şuur sâhibi olan ins ve cin ve melek ve ruhanîlerin, kâinatı güzel tayyibeleri ve haseneleri ve ubûdiyetleriyle güzelleştiren ve güzellerin âlemine bakan ve sermedî Cemil-i Mutlak’ın hadsiz cemâl ve güzelliklerini ve kâinatı süslendiren isimlerinin dâimî güzelliklerini tam bilen ve aşk ve şevkle küllî ubûdiyetler ile mukabele eden ve parlak îman ve geniş marifetler ve medh ü senaların revâih-i tayyibe ve hoş kokulariyle Hâlıklarına karşı o hadsiz tayyibatlar ma’nasiyle Mi’racda söylenmiş sırriyle; teşehhüdde bütün ümmet, her gün usanmadan o kudsî kelime-i tayyibeyi tekrar ederler. Evet bu kâinat, nihayetsiz bir hüsün ve cemâl-i sermedînin âyinesi ve cilveleri.. Ve kâinattaki bütün cemâl ve kemâl ve güzellikler; o sermedî hüsünden gelir ve ona intisabla güzelleşir, kıymeti yükselir. Yoksa karmakarışık bir virane, bir hüzüngâh olur. Ve o intisab ise, saltanat-ı uluhiyetin dellâlları ve ilâncıları olan ins ve melek ve ruhanîlerin marifet ve tasdikleriyle anlaşılır. Hatta o dellâlların güzel ve tatlı hamdlerini ve senâlarını ve mâbuduna medihlerini ve onların kelimelerini her tarafa neşir ve arş-ı a’zamın canibine sevketmek için hava unsurunun zerreleri emirber neferler, küçücük diller ve kulaklar gibi o güzel kelimeleri dergâh-ı uluhiyete takdim etmek için o pek hârika vaziyet-i acibe havaya verildiğine kuvvetli bir ihtimal var diye kalbime geldi.
İşte ins ve melek, nasılki îmanları ve ubûdiyetleriyle Mabud-u Zülcelâl’i bildiriyorlar; öyle de: O Hakîm-i Zülcelâl dahi o ilâncılara verdiği çok câmi isti’dâdlarla, pek hârika cihazlarla ve dekaik-i ilmiyeleriyle herbirisini bütün kâinatla alâkadar bir küçük kâinat hükmüne getirmekle kendini pek parlak bir tarzda bildiriyor. Meselâ: İnsanın küçücük kafasında ceviz kadar bir yerde kuvve-i hâfıza, kuvve-i hayaliyye, kuvve-i müfekkire gibi müteaddid, acib makineleri yaratmak ve kuvve-i hâfızayı bir büyük kütübhâne hükmüne getirmekle ilm-i ezelînin cilvesiyle Güneş gibi kendini gösteriyor. (*)
(*): Pek şiddetli hastalığım müsaade etmiyor; Husrev’in tercüme vazifesine yalnız bir me’haz ve yardımdır.