Üçüncüsü: Asya’yı gâyet sefalette, başka yerleri nihayet refahette görmekten neş’et eden tenebbüh-ü tâm ve teyakkuz-u kâmil ile mücehhez olan gıbta ve rekabet ve kin-i muzmerdir.
Dördüncüsü: Ehl-i tevhidin düstûru olan tevhid-i kelime ve zemînin hasiyeti olan i’tidâl ve ta’dil-i mizac ve zamanın ziyası olan tenevvür-ü ezhan ve medeniyetin kanunu olan telahuk-u efkâr ve bedeviyetin lâzımı olan selâmet-i fıtrat ve zaruretin semeresi olan hafiflik ve cür’et-i teşebbüs ile mücehhez olan isti’dâd-ı fıtrîdir.
Beşincisi: Bu zamanda maddeten terakkiye mütevakkıf olan i’layı kelimetullah; İslâmiyetin emriyle ve zamanın ilcaatıyla ve fakr-ı şedidin icbarı ile ve her arzuyu öldüren ye’sin ölmesiyle hayat bulan ümid ile mücehhez olan arzuyu medeniyet ve meyl-i teceddüddür. Ve bu kuvvetlere yardım etmek için ecanib içine ihtilâl veren ve medeniyetleri ihtiyarlandıran mesavi-i medeniyetin mehâsinine galebesidir. Ve sa’yin sefâhete adem-i kifayetidir. Bunun iki sebebi vardır:
Birincisi: Din ve fazileti düstûr-u medeniyet etmemeklikten neş’et eden müsaade-i sefâhet ve muvafakat-ı şehvet-i nefistir.
İkincisi: Hubbü’ş-şehevat ve diyânetsizliğin neticesi olan merhametsizlikten neş’et eden maîşetteki müdhiş müsavatsızlıktır.
Evet şu diyânetsizlik Avrupa medeniyetinin iç yüzünü öyle karıştırmış ki; o kadar fırak-ı fesadiyeyi ve ihtilâliyeyi tevlid etmiş. Faraza hablü’l-metin-i İslâmiye ve sedd-i Zülkarneyn gibi şerîat-ı garranın hakîkatına iltica ve tahassun edilmezse, bu fırak-ı fesadiye, onların âlem-i medeniyetlerini zîr ü zeber edeceklerdir. Nasılki şimdiden tehdid ediyorlar.
Acaba hakîkat-ı İslâmiyenin binler mesâilinden yalnız zekat mes’elesi, düstûr-u medeniyet ve muavenet olursa, bu belaya ve yılanın yuvası olan maîşetteki müdhiş müsavatsızlığa deva-i şâfî olmayacak mıdır? Evet en mükemmel ve bozulmaz bir deva olacaktır.