Fakat asıl sebeb başka garaz olmak gerektir. Güya göz yummakla gündüzü gece veya üflemekle Güneşi söndürmeye ihtimal vermek gibi bir hareket-i mecnunanede bulundular. Güya onların zannınca küreviyet-i arza hükmeden, dinde çok mesâile muhalefet ediyor. Onu bahâne ederek büyük bir iftirayı ettiler. O derecede kalmadı. Vesveseli ezhanı, iftiranın büyümesine müsaid bir zemîn bulduklarından, iftirayı o derece büyüttüler ki; ehl-i diyânetin hakîkaten ciğerlerini dağdar ve ehl-i hamiyeti, gerd-i terakkiyatından me’yus ettiler. Lâkin bu hal büyük bir derstir. Beni îkâz etti ki: Cahil dost, düşman kadar zarar verebilir. Öyle ise şimdiye kadar yalnız düşmanın tarafına bakıp eldeki elmas kılınçla onların tefritlerini kırardım; fakat şimdi mecbûrum: Öyle dostların terbiyeleri için, onların avamperestane ve ifratkârane olan hayalâtlarına, o kılıncı bir derece iliştireceğim. Eğer çendan böyle şahsî şeylerin böyle mebâhisatta zikirleri lâzım değildir. Fakat şahsiyette kalmadı. Medreselerin hayatlarına taalluk eder bir mes’ele-i umûmî hükmüne geçti. O zâhirperestler emin olsunlar ki, sa’yleri beyhudedir. Şimdiye kadar böyle avamperestane safsatalar ile bizi cahil bıraktılar. Bundan sonra bizi cahil bırakmakla cehlimizden istifade etmek istiyorlar. Olmaz ve olamaz; medreseler hayatlanacaktır vesselâm...
Hem de zâhiriyyunun efkârını teşviş eden ve hayalâtını intizamdan çıkaran sıdk-ı enbiyânın delâili yalnız hârikulâdelerde münhasır olduklarını i’tikâd etmeleridir. Hem de Peygamberimizin cümle hali veya ekseriyeti, hârika olmak i’tibâr etmeleridir. Bu ise, vücûd müsaade etmediği için mütehayyelâtları intizam bulamıyor. Halbuki böyle i’tikâd; sırr-ı hikmet-i İlâhîyeden ve hilkat-ı âlemde cârî olan kavânin-i İlâhîyeye Peygamberlerin teslim ve ittibalarından gaflet, pek büyük bir gafletin neticesidir. Evet Peygamberimizin herbir hal ve hareketi, sıdkına delâlet ve hakka temessüküne şehâdet etmekle beraber, Peygamber de âdâtullaha ittiba’ ve inkıyad ediyor... Makale-i Sâlise’de bu sırra tenbih edilecektir.
Hem de hârikulâdenin izhârı tasdik-ı nübüvvet içindir. Tasdik ise, zâhir olan mu’cizatıyla, ekmel-i vech ile hasıl olabilir.