Tenbih: Vaktaki bu böyledir. “Kaf”a işâret eden kat’iyyü’l-metinlerden yalnız
dir. Halbuki caizdir; “Kaf”, “Sad” gibi olsun. Dünyanın şarkında değil, belki ağzın garbındadır. Şu ihtimal ile delil yakîniyetten düşer. Hem de kat’iyy-üd delâlet bundan başka olmadığının bir delili; Şer’in müçtehidlerinden olan Karafî’nin demesidir. Lâkin İbn-i Abbas’a isnad olunan keyfiyet-i meşhuresi, Dördüncü Mukaddeme’ye bak. Vech-i nisbeti sana temessül edecektir. Halbuki İbn-i Abbas’ın her söylediği sözü, hadîs olması lâzım gelmediği gibi, her naklettiği şeyi de onun makbûlü olmak lâzım gelmez. Zîra İbn-i Abbas gençliğinde İsrailiyata, ba’zı hakâikin tezâhürü için hikâyet tarîkiyle bir derece atf-ı nazar eylemiştir.
Eğer dersen: “Muhakkikîn-i sofiye, “Kaf”a dâir pek çok tasviratta bulunmuşlardır?” Buna cevaben derim: “Meşhur olan âlem-i misâl, onların cevelangâhıdır. Biz elbisemizi çıkardığımız gibi, onlar da cesedlerini çıkarıp seyr-i ruhanî ile o ma’rezgâh-ı acâibe temâşâ ediyorlar. “Kaf” ise; o âlemde onların tarif ettikleri gibi mütemessildir. Bir parça âyinede, semavât ve nücum temessül ettikleri gibi, bu âlem-i şehâdette velev küçük şeyler de olsa çekirdek gibi âlem-i misâlde tecessümü maanînin te’siriyle bir büyük ağaç oluyor. Bu iki âlemin ahkâmları birbirine karıştırılmaz. Muhyiddin-i Arabî’nin mağz-ı kelâmına muttali olan bunu tasdik eder. Amma avamın yahut avam gibi adamların mabeynlerinde müştehir olan keyfiyeti ki: “Kaf” yere muhittir ve müteaddiddir.. her ikisinin ortasında beş yüz senedir.. ve zirvesi semanın ketfine mümastır.. ilâ âhiri hayalâtihim... Bunu, ne kıymette olduğunu bilmek istersen, git Üçüncü Mukaddeme’den fenerini yak; sonra gel, bu zulümata gir. Belki âb-ı hayat olan belâgatını göreceksin.