Muhakemat | Birinci Makale | 46
(4-66)

Sâniyen: Hadîs olsa da za’f-ı ittisal için yalnız zannı ifade eden âhâddendir. Akideye dâhil olmaz, zîra yakîn şarttır.

Sâlisen: Mütevatir ve kat’iyyü’l-metin olsa da kat’iyy-üd delâlet değildir. Eğer istersen Beşinci Mukaddeme’ye müracaatla, On Birinci Mukaddeme ile müşavere et! Göreceksin nasıl hayalât, zâhirperestleri havalandırmış. Bu hadîsi mahamil-i sahihadan çevirmişlerdir. İşte vücuh-u sahiha üçtür:

Nasıl Sevr ve Nesir ve İnsan ve diğeriyle müsemma olan hamele-i arş, melâikedir. Bu sevr ve hut dahi, öyle iki melâikedir. Yoksa arş-ı a’zamı melâikeye; küreyi, küre gibi himmete muhtaç olan bir öküze tahmil etmek, nizam-ı âleme münafîdir. Hem de lîsan-ı şerîattan işitiliyor: Herbir nev’e mahsus ve o nev’e münâsib bir melek-i müekkel vardır. Bu münâsebete binâen o melek o nev’in ismiyle müsemma, belki âlem-i melâikede onun sûretiyle mütemessil oluyor... Hadîs olarak işitiliyor: “Her akşamda Güneş arşa gider, secde eder. İzin alıyor, sonra geliyor.” Evet şemse müekkel olan melek; ismi şems, misâli de şemstir. Odur gider, gelir. Hem de hükema-i İlâhîyyun nezdinde herbir nev’ için hayy ve nâtık ve efrada imdâd verici ve müstemiddi bir mâhiyet-i mücerrede vardır. Lîsan-ı şerîatta melekü’l-cibal ve melekü’l-bihar ve melekü’l-emtar gibi isimler ile ta’bir edilir. Fakat te’sir-i hakîkileri yoktur. Müessir-i hakîki yalnız Zât-ı Akdes’tir.

Esbâb-ı zâhiriyenin vaz’ındaki hikmet ise: İzhar-ı izzet ve saltanat ta’bir olunan dest-i kudret perdesiz dâire-i esbâba mün’atıf olan nazara karşı, zâhiren umûr-u hasise ile mübaşeret ve mülabeseti görülmemektedir. Fakat dâire-i akide denilen hak ve melekûtiyette herşey ulvîdir. Dest-i kudretin perdesiz mübaşereti izzete münâsibdir.

Ses Yok